Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Denize Açılan Kapı

Rasim Özdenören

Denize Açılan Kapı Gönderileri

Denize Açılan Kapı kitaplarını, Denize Açılan Kapı sözleri ve alıntılarını, Denize Açılan Kapı yazarlarını, Denize Açılan Kapı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şimdi iyiyim diyen insanlara da pek rastanmıyor.
Ben neyi sevdiğimi biliyor muyum? Galiba tükeniyor, sevgi de tükeniyor, her şey de.
Reklam
Bu evde de kavgalar, küsmeler gırgaydı, ama dışarıdan bakıldığında dünyanın en sakin, en geçimli ailesi sanılırdı.
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
Türk öykücülüğüne ve düşünce dünyasına yeni fikirler ve boyutlar kazandırarak unutulmaz eserler veren Rasim Özdenören, öykü ve düşüncedeki istikrarlı ve güçlü konumuyla kendinden sonra gelen pek çok yazarı etkiledi. Türkçeyi doğru ve güzel kullanmaktaki mahareti, insan ruhunun sırlarına vâkıf olması, gözlemciliği, ayrıntıları yakalamadaki ustalığı, dilde ve muhtevada yerli duruşu her kesimde kabul gördü. Öyküleri; özetlenemez oluşuyla, her defasında yeniyi ve yenilenmeyi yakalamasıyla dikkat çekti. Benliğimizi, bilincimizi tazeleyen, okuyucusunu tekraren kendine çağıran metinler ortaya koydu. Toplumdaki değişmeyi, yabancılaşmayı, uyumsuzluğu, modern çağın insanının dramını ve trajiğini sergilemedeki başarısıyla özgün bir yere sahip oldu. Bu özellikleriyle edebiyat ve düşün dünyamızın bilgesi olarak anıldı. Türk öykücülüğünün ve deneme yazarlığının gelmiş geçmiş en usta kalemlerinden biri olarak temayüz etti. İnsanımızın paramparça dünyasına bir ışık gibi akıyor Rasim Özdenören... Denize Açılan Kapı’da, anlatımın kendisi hayatın bütün güçleriyle karşılaşıyor, karışıyor, kıvamını buluyor. Yazar, denize kavuşmak isteyen ırmaklar gibi kendi çalkantısının içinde debelenip duran insanları ‘vuslat kapısı’nda karşılıyor... Denize Açılan Kapı, insanın kendi gerçeğiyle boğuşarak akarken varıp dayandığı bir geçitteki fıtrî dinginliği, hayatın asude gidişatı altında yatan hareketli metafizik yüzünü çarpıcı üslubuyla dile getiriyor…
Denize Açılan Kapı
Denize Açılan KapıRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 2011672 okunma
Karamsar değildi, ama düşünceliydi, sislerin, bulutların ardından bir gün, beklemediği bir anda bir güneşin doğabileceğini düşünebiliyordu.
Bir keresinde, bir yerde insanın ağlaması gerektiğini öğütleyen bir şey okumuştu. Ne ki nasıl ağlaması gerektiğini bilmiyordu. “Ağlayıp n’apacaksın kardeş?” demişlerdi ona. Şaşırmış, bocalamış, işin içinden çıkamamıştı. Sonra kendini zorlayarak: “Belki böyle ilerleriz” demişti. Bu kez de: “İlerleyip n’apacaksın kardeş?” demişlerdi. Gülünç düştüğünü sanıyor, gülünç düşmüş olmaktan korkuyor, ama korkusunu hissettiği anda bu kez de nefsinin bir başka oyununa gelmiş olduğunu derinden derine duyumsuyordu.
Reklam
Son zamanlarda kimseyle karşılaşmak, kimseyle görüşmek istemiyordu. Dalgın dalgın yürümeye başladı. İçinde bir sürü sorular vardı, bir sürü cevaplar vardı, bir yere oturtamadığı, bir yere koyamadığı..
Hayır, aradığını söyleyemezdi, hiçbir şey aramamıştı, aç bir köpek gibiydi: yerleri koklaya koklaya dolanıp duruyordu ortalıkta, o kadar.
Bütün ömrünü değersiz şeylere boyun eğmeyi öğrenmek için harcamış gibi duyumsuyordu kendini. Tükenmekte olan yaz ayları sonunda ağustosböceklerinin boşalmış kabuklarından yükselen o son çığlıkların insan üzerinde bıraktığı tuhaf kof etkilere benzeyen bir şeydi yaşadığı. Gidiliyordu, sonra geri dönülüyordu, yeniden yürünüyordu, durup bakınılıyordu, yemek yeniyordu, sonra gene acıkılıyordu, uyanılıyor ve uyunuyordu. Bu muydu? Bunlar için mi soluk tüketiyordu? Hırpalanıyor ve yaşıyordu?
Aç gözlülükle, müthiş bir oburlukla vitrinlere saldıran insanlar, hırslı atılışlarla trenleri, koca koca otobüsleri dolduranlar, bu itişip kakışan kalabalık, bu kargaşa onun dışındaydı: ne ki, o da kuyruklara girer, o da itişip kakışarak bir otobüste yer bulabilmek için çırpınır, bir yerlere yetişebilmek, geç kalmamak için canını dişine takardı.
Reklam
Kimi zaman güneş ışığına boğulmuş tozlu sokaklarda bir başına yalnızlık duyguları boğazına düğümlenmiş olarak ve nereye gideceğini bilmeden dolaşırdı. Duru, boş sokaklar hiçbir şey söylemezdi ona. Ya da söylerse eğer, söyledikleri onu kahretmekten başka işe yaramazdı. İçine doğru büzülür, yalnızlığının derinliklerine doğru fırlatılmış olarak yağmurdan kaçışan insanların telaşıyla kalabalıkların anaforunda dönenip dururdu.
gizli bir gece geçirmişti, karanlık, gizli, ürperti verici –demek istiyordu ki, bütün ömrü bir tek karanlık bir gecede geçmişti, öyle sayıyordu: geçirdiği bunca günler, bunca geceler, bunca haftalar ve aylar ve yıllar şimdi gerilerde kalmış bir tek gece gibiydi ve aramakta olduğunu bilmiyordu.
Gidebileceği bir başka yerin olup olmadığını düşündü. Yoktu. Bütün kenti tüketmişti. Kent dediği, onun için şimdi oturduğu yerden ibaretti. O da bitmişti işte.
Parktan çıktığında, orada, hâlâ masalarda öbek öbek oturmuş insanlar vardı, fakat bunlar kendisiyle aynı uzamı paylaşmıyorlardı, bir fanusun içine konulmuş da orada pandomim yapan insanlar gibiydiler.
1.469 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.