Osmanlı ve Modernleşme

Devlet-i 'Aliyye'nin Sonbaharı

Hasan Gümüşoğlu

En Eski Devlet-i 'Aliyye'nin Sonbaharı Sözleri ve Alıntıları

En Eski Devlet-i 'Aliyye'nin Sonbaharı sözleri ve alıntılarını, en eski Devlet-i 'Aliyye'nin Sonbaharı kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
II. Abdühamit devri, sanıldığının aksine sansürün acımasızca tatbik edildiği bir dönem değildi. Onun saltanatı devrinde 24 farklı siyasi gazete yayın hayatına girmişti. Yine onun devrinde 49'u haftalık, 48'i onbeş günlük, 11'i aylık ve 23 adette muhtelif olmak üzere toplam 131 edebi dergi ve gazete çıkıyordu.
Osmanlı'ya karşı isyan eden Şerif Hüseyin'in oğlu Ürdün Kralı Abdullah'ın, itiraf ettiği şekilde: "Sultan Abdülhamid İslam dünyasının son büyük sultanıydı. Onun tahtan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman'a yaptıklarına benzer. Hz. Osman nasıl fitne ile müslümanlar arasında sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasında perdeydi. Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıkmıştı."
Reklam
Kendisi de bir ittihatçı olan Fethi Paşa(Okyar): "1908'den sonra altı yıl içinde olup bitenler yüzyıla sığacak azametteydi. Hızlı, şaşırtıcı, coşkun bir yayılma, büyüme ve ilerlemeye rağmen, yüzyılı aşkın zafer silsilesinin sonunda vatan toprakları olmuş bereketli beldelerin hepsini altı yıl içinde kaybetmiştik." diyerek Osmanlı'nın asırlardır muhafaza ettiği vatan topraklarının altı yılda kaybedilmesini hayretle ifade etmiştir.
Osmanlı'da padişah maddi otoritenin sahibi olmakla birlikte bu gücü şeriatın esasları çerçevesinde kullanmak zorunda olduğu gibi, manevi otoritenin sahibi bulunan ulema da padişaha görüş bildirir ve gerekli gördüklerinde onun gücünü sınırlandırırlardı.
Osmanlı padişahları devletin bekası ve bütünlüğü esasını her türlü endişenin üzerinde tutarak bu uğurda evlatlarını ve kendi öz kardeşlerini dahi feda etme cesaret ve basiretini gösterebilmişlerdir.Biz bugün devlet için bir şey feda etmek şöyle dursun devleti bir menfaat kapısı olarak gördüğümüzden Osmanlı Hanedanı'nın bu fedakarlıklarını anlayamıyor ve işi bir saltanat hırsı ile izah etmeye çalışıyoruz. Halbuki onlar daha önceki asırlarda olduğu gibi ülkeyi şehzadeler arasında paylaştırarak hem saltanatlarına devam edebilirler hem de kardeş katlinden dolayı düçâr oldukları manevi azaptan kurtulabilirlerdi. Bu konuda oğlu Mustafa'nın cenaze namazında göz yaşlarını tutamayan, bu yüzden namaz kılmakta bile güçlük çeken Kanunî'nin duyduğu acıyı düşünmek ibret vericidir.
Osmanlı Devleti'nde ulema, günümüzde yanlış anlaşıldığı şekilde "din adamı" veya başına sarık takan kişi değildi. Osmanlı'da ulema; devletle bütünleşmiş, özellikle yasama ve yargıda en önemli bir kurum olmanın yanında "şeyhülislamlık" makamı ile devletin yapısında ve işleyişinde söz sahibiydi.
Reklam