Unutulmuşların sesi, ikinci bölümde sürgünlerin, kaybedenlerin, bin yıllık topraklarından koparılıp atılan bütün kavimlerin hikayesine dönüşüyor. Herkesin barış içinde yaşadığı Mezopotamya toprakları kanla sulanıyor. Bedirhaniler yeniliyor, isyancılar her biri dünyanın başka bir kıyısına sürgün ediliyor ya da öldürülüyor. Mir, önce İstanbul’a, sonra Girit’e ve Şam’a sürgün edilimiştir ve orada yoksulluk içinde hayat mücadelesi vermektedir. Dengbêj Biro ve Esther de ardı sıra. Büyük umutlar sürgünle, göçle yeniden tarihin sayfalarına gömülüyor..
Bu sözümü küpe yapıp kulağınıza takın, su içtiğiniz pınarı taş atıp pisletmeyin.
Kimsenin iyiliğini unutmayın, unutmayın; iyiliğe iyilik yiğidin işi, iyiliğe kötülük eşeklerin işidir.
İyi insanları unutmayın, unutmayın; unutmak en büyük kötülüktür..
Dicle'nin Sürgünleri .
Kandilleri yaktık ve sadece seslere kulak verdik. Evet bu iki kitapta bizler okuyucu değil birer dinleyiciydik. Dengbêj Biro'nun anlatımıyla kocaman bir tarih, bir destan ve sonsuzluk sesini dinledik. Dicle'nin sesini, Mezopotamya'nın sesini, unutulmuşların sesini.
Bir bahar sabahı Cizre'de tahta çıkan sonraları mağlup ve sürgün bir Kürt Mir'in, kör Teli'nin ve Yezdişah'ın sesiydi bu. Van dağlarından gelen Ermeni Bilge Mam Sefo'nun, ince ve narin Arme'nin, dost Migo'nun sesiydi bu. Şengal dağlarındaki saçları iki örgülü Ezidi Hadi ile Hıdır'ın, Melek Tavus kolyelilerin, Ape Xêlef'in sesini dinledik. Hakkari dağlarındaki Keldani Bedros'un sesini, güzel kardeşi ve Biro'nun aşkı Esteri yani Kürtlerin Stêr'ini dinledik, sessizlik sesine kulak verdik.
Evet bir gece ansızın kandili yaktık ve on yedi gece boyunca Dengbêj Biro'yu dinledik. Sıra kandili söndürmeye gelince biz dinleyiciler için gitme vaktiydi. Kandil yandı ve söndü.
Sıra kendi kandilimizde. Yüreğimizdeki kandili bir daha söndürmeden yakıp sonsuzluğa kadar unutulmuşların sesine kulak vermek dileğiyle.
Biz böyleydik işte ; halkımız bizi ölünce hatırlıyordu, yaşarken birbirimizin mezarını kazıyor, ölümden sonra da karalar bağlayıp birbirimizin mezarı başında taziyeye oturuyorduk.
Hadis, ayet ve tekbirlerle bize kardeşlik ve eşitlikten bahsedenler, evlerimizi, içinde yaşayan kadın ve çocuklarımızla birlikte yaktılar, öyle değil mi?