"Yapısalcı kültür psikologları, kültürü bireyi teslim alan bir olgu olarak anladılar. Tarihte her insanoğlu sosyalleşmeyi yaşar. Bu sosyalleşmeyi bireyin doğumundan önce var olan sosyal tanımlamalar oluşturur ve kültürel düzeyde bireyin yerini belirler. Bu tanımlamalar, bireyin sosyal davranışlarına uygun olarak gelişir ve güçlenir. Pierre Bourdieu'nun kullandığı ve tarihin bir ürünü olarak ortaya çıkan 'habitus', daha önceki tarihin belirlediği şemalara uygun olarak kendi tarihini üretir. Bu bağlamda o, düşünce, algı ve eylem şemaları formunda sunulan geçmişin tecrübelerinin aktif bir varlığını sağlar. Geçmiş, bireylerin onları üreten kültürün taşıyıcısı olmalarını sağlar."
''Psikanaliz, insan davranışında belirleyici bir unsur olarak geçmişe vurgu yapar. Böylece de insanın sorumluluktan kaçması için açık bir kapı bırakmış olur. Aslında psikanalizin amacı bu değildir. Freud ve halefleri insanın sorumluluğunu genişletmişlerdir. Eğer Freud'a 'Rüyalarımdan sorumlu muyum?2 şeklinde sorulsa Freud 'Sen değilsen, kim sorumlu?' der. Yine psikanaliz, sorumsuz insanları ahlak dışı addeder. Peki, kendi kontrolünün dışında bir zorlamaya maruz kalan insan, yaptıklarından ne kadar sorumludur? Dinamik geçmişe vurgu yapan bir psikanaliz, insanların mevcut sorumluluklarını kabul etmelerini zora sokar. Seküler anlamda suç, topluma ve ebeveyne yüklenirken, dini anlamda ise'baştan çıkaran kadın'a veya kandıran 'şeytan'a yüklenir.''
Son yıllarda dinin en basit ve en güzel tanımlardan birisi şudur; Din, kutsal arayışını ve erdemi teşvik edici öğreti ve rivayetlerle yapılan inanç sözleşmesidir.
Şükran kişinin kendisine bahşedilen değerleri itiraf etme isteği ve ortaya çıkan başarıyı bir başkasına affetme çabası olarak tanımlanmaktadır temelde Şükran herhangi bir hediye gösterilen duygusal tepkidir fedakar bir davranıştan yararlanan birinin hissettiği takdir duygusudur
Dil sürçmesi gerçekte bir kaza değildir. O hem bilinç hem de bilinçdışı özellikler taşıyan, kişiliğin ortaya çıkmasını sağlayan bir fonksiyona sahiptir.
Hill ve diğerleri (2000) Ampirik anlamda bireylerin "dinda"r ya da "manevi olarak" kendilerini tanımlamalarını inceleyen son araştırmaları gözden geçirmişlerdir. Bu çalışmalardaki tüm bulgular, insanların çoğunun kendilerini hem dindar hem de manevi kişi olarak tanımladıklarını göstermiştir. Bu bulgular, Hill ve diğerlerinin "maneviyat" dinin post modern bir yansıması olmayıp dinin genişleyen yeni bir ifadesini temsil eder" şeklindeki hipotezini desteklemektedir
Bazı araştırmacılar, maneviyat hareketinin geleneksel dinden bir uzaklaşma olduğunu iddia etmişlerdir (Elkins, 2001). Bazılarına göre ise, maneviyat üzerindeki ilginin artması, geleneksel dînî sistemlerden derûnî ve tefekkür pratiklere olan ilginin arttığını göstermektedir (Hill ve diğ., 2000; Wuthnow, 1998).