Kaderin ve işledikleri günahlarla yaptıkları hataların sonucunda malum duruma düşmüş insanlar, ne kadar yanlış olursa olsun, kendilerine öyle bir yaşam görüşü oluştururlar ki, içinde bulundukları durum onlara iyi ve saygın bir durum olarak görünür. Bu görüşü desteklemek içinde yaşamla ve bu yaşam içindeki yerleri ile ilgili oluştukları anlayışın kabul gördüğü bir insan çevresinde bulunurlar, içgüdüsel olarak. İş, becerikliliğiyle övünen hırsızlara, ahlaksızıyla övünen fahişelere, acımasızlığıyla övünen katillere gelince şaşırıp kalırız.
Tüm insanlar kısmen kendi düşüncelerine, kısmen de başkalarının düşüncelerine uygun olarak yaşarlar ve hareket ederler.
Insanlar arasındaki en önemli farklardan biri, insanların ne dereceye kadar kendi düşüncelerine göre, ne derece-ye kadar başkalarının düşüncelerine göre yaşadıkları konusunda ortaya çıkar. Bazı insanlar çoğunlukla kendi düşüncelerinden bir zekâ oyunu olarak yararlanırlar, kendi akıllarını aktarma kayışı çıkarılmış bir çark gibi görürler, davranışlarında başkalarının düşüncelerine, geleneğine, yasasına uyarlar, diğerleri ise kendi düşüncelerini bütün davranışlarının en önemli harekete geçirici gücü sayarak hemen hemen her zaman kendi akıllarının istediği şeylere kulak verirler ve ona uyarlar, ancak arada sırada da başkalarının kararını uy- gun görürler, tabii ki bu kararı eleştirdikten sonra yaparlar bunu.
Genellikle bir hırsızın, katilin, hafiyenin, fahişenin yaptıkları işin kötülüğünü kabul ederek bu işten utanacakları düşünülür. Oysa tam tersi olur. Kaderin ve işledikleri günahlarla yaptıkları hataların sonucunda malum duruma düşmüş olan insanlar, ne kadar yanlış olursa olsun, kendilerine öyle bir yaşam görüşü oluştururlar ki, içinde bulundukları durum onlara iyi ve saygın bir durum olarak görünür. Bu görüşü desteklemek için de yaşamla ve bu yaşam içindeki yerleriyle ilgili oluşturdukları anlayışın kabul gördüğü bir insan çevresinde bulunurlar içgüdüsel olarak. İş, becerikliliğiyle övünen hırsızlara, ahlaksızlığıyla övünen fahişelere, acımasızlığıyla övünen katillere gelince şaşırıp kalırız. Ama bu şaşkınlığımızın nedeni sadece bu insanların çevresinin, ortamının sınırlı bir çevre ve ortam olması ve asıl önemlisi de bizim bu çevrenin dışında bulunmamızdır. Ancak zenginlikleriyle yani yağmacılıklarıyla övünen zenginler, zaferleriyle yani işledikleri cinayetlerle övünen komutanlar, güçleriyle yani zorbalıklarıyla övünen hükümdarlar için de aynı şey geçerli değil midir? Bu insanların durumlarını haklı göstermek için yaşam anlayışlarını, iyilik ve kötülük anlayışlarını çarpıttıklarını görmememizin tek nedeni, bu tür çarpık anlayışlara sahip insanlar çevresinin daha geniş olması ve bizim de bu çevreye ait olmamızdır.