İnsanoğlunun kulu, kölesi olduğu şeyler vardır hayatlarında; başka bir insan gibi, para gibi, kariyer gibi, güzellik gibi... Öyle kuvvetlidir ki varlıkları, her şeyin başına onu koyarlar. Hayattaki amaçlarını çoktan kaybetmişlerdir. Özlerine yabancılaşmışlardır. Bilmiyorum, var mıdır bundan daha korkunç bir şey...
Dorian Gray tam da böylesi bir figürün en önemli kahramanı. Güzellik bir insanın ruhunu nasıl galebe çalar? Güzellikten kasıt güzelliğe duyulan haz aslında. Hayatta duyulan geçiçi hazların, günahların bir ruhu ne kadar çirkinleştirdiğini görmek adına sizi bu kitaba davet ediyorum.
Gray, güzellik uğruna ruhunu şeytana satan bir adamın romanıdır. Kitabın başlarında masum, günahtan uzak, kirlenmemiş, duru bir ruha sahipken nasıl olur da bir insan sonradan bu kadar şeytanlaşabilir? Herkesin vardır mutlaka ruhuna değen kötülüklerin sebebi. Gray'ın da var elbette. Kendisi geç de olsa fark ediyor ama...
Gray her bir kötülük yaptığında yüzüne yansıyor onun bedeli. Güzelliğini yavaş yavaş kaybediyor... Fakat Gray şanslı! Kendi üzerinde değil, portresi üzerine düşüyor kötülüklerinin sonucu. Peki Gray gibi onu üzerinde taşımama şansı hangimizin elinde var? Hangimizin her günah işlediğinde portreye yansıyan yansıması var? Hiçbirimizin... Kitap bittiğinde Dorian gibi bir şansa sahip olmak istemiştim. Her günah işlediğimde bunun etkisini cismen görebilip kendimi ihya edebilmek adına... Ama Müslümanın portresi kalbidir efendim... Kalbe yansır yaptıkları ve kul tövbeyle siler izleri, yeniden doğrulur. Hamd olsun sonsuz kere...