Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünya Tarihi

William H. McNeill

En Eski Dünya Tarihi Gönderileri

En Eski Dünya Tarihi kitaplarını, en eski Dünya Tarihi sözleri ve alıntılarını, en eski Dünya Tarihi yazarlarını, en eski Dünya Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünya Tarihi, öğrenciler ve akademisyenler kadar genel okuyuculara da seslenmektedir. Yapıt, insanlığın ekonomik, toplumsal, düşünsel evriminde uygar toplumlar kadar yerleşik çiftçi ve göçebe çoban toplulukların, Batı kadar Batı dışındaki kültürlerin katkılarını da vurgulamaktadır. Dünyanın belli başlı coğrafyalarında tarihin dönüm noktası oluşturan kilometre taşlarında üretim teknolojilerinin yanı sıra savaş teknolojilerinin etkilerini, uygarlıklararası etkileşimle dünya çapında kurulan ve bozulan dengeleri, hegemonyaları ve barbar topluluklar ile uygar toplumların kapışmalarını izlemektedir. Dünya tarihini -okunabilir kalınlıkta- tek bir cilde sığdırmasıyla ün kazanan bu yapıt, üç kronoloji tablosu, kırk bir haritası, insanın kültürel gelişmesini sanat yapıtlarında izleme olanağı veren yetmiş beş fotoğrafıyla, farklı kuramlara dayanan inanılmaz zenginlikte ve çeşitlilikte kaynak yapıtlar listeleriyle gerçek bir genel kültür hazinesidir. McNeill’in, tarih anlayışlarını ve kendi tarihi anlayışında oluşan değişikliği anlatan, bu Türkçe çeviriye alınan 1994 tarihli “Dünya Tarihinin Değişen Biçimi” yazısı ile Alâeddin Şenel’in kitaptan derlediği “Kronoloji” ekleri yapıtın kaynak ve başvuru niteliğini artırmaktadır.
874 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
29 günde okudu
Dünya tarihi tarzı kitap okumayalı bayağı bir zaman olmuştu, insan binlerce yıllık geçmişi film şeridi gibi görüyor sanki, tarih tekerrürden ibaret derler ya gerçekten de öyle gibi duruyor olayları insanları ve güç odaklarını yorumlamada dünya tarihinin büyük katkısı olduğu aşikar gerçekten....
Dünya Tarihi
Dünya TarihiWilliam H. McNeill · İmge Kitabevi · 2019339 okunma
Reklam
Yunanistan'ın birçok kentinde maskeli korolar tarafından şarap tanrısı dionysos'u yücelten "keçi şarkıları "(dionysos şenliklerinde koroya katılanlar , yüzlerine keçi derisinden yapılmış çeşitli hayvanları temsil eden maskeler takarlardı. Yunanca "keçi şarkısı " anlamına gelen tragedya , adını bu görenekten almıştır.) okunurdu.
Sayfa 193
M.Ö. beşinci yüzyılda müzik, sahneye koyuş , sahne giysileri, danslar çok daha gelişmiş biçimler kazandı.dionysos için yapılan büyük şenliklerde en iyi gösteri için yarışmalar düzenleme geleneği yerleşince , korolar uzun eğitimlerden geçirilmeye başlandı.
Oyunun kahramanı ile koro arasındaki karşılıklı şarkılar , dramatik bir diyaloğa dönüşecek yönde gelişti. Önceleri sahnede aynı anda iki oyuncudan fazlası bulunmazken , daha sonra oyuncu sayısı üçe kadar çıkabildi.Bu gelişmeyle koro , oyunun ilgi odağını oluşturmaktan çıkıp ,(yorumlarda bulunarak , uyarılar yaparak ya da artık oyuncuların başını çektikleri oyunun gidişinde psikolojik ortamı hazırlayarak ) ikinci plana çekildi.
Yunan tiyatrosunun bu yönlerinden hemen hemen hiçbiri günümüze kalmamıştır. Kalabilenler, birkaç oyun metni ile bazı oyunların metinlerinden parçalardır. gene de , orası burası kopmuş , bozulmuş bu kalıntılar ,bir dereceye kadar şiirsel güçlerinden ,bir dereceye kadar da dile getirdikleri düşüncelerden dolayı hayranlık uyandırmayı sürdürüyor.Bu hayranlık göstermelik değil gerçek, içten duyulan bir niteliktedir ve öyle kalacaktır. Çünkü eski Atina'nın trajedi ozanları , kuşaktan kuşağa geçirilerek , kendilerine insan yaşamının temel sorunlarıyla ilgili öyküler kurmak üzere aktarılan geleneksel kutlamaların sağladığı üstünlükten yararlandılar. böylece , bir anlamda insanların her çağda ilgi duydukları temalara değinmiş oldular.
Reklam
Eski keçi şarkılarının tragedyaya dönüştürülmesi gibi önemli bir işi üç büyük ozan(Aiskhylos, sophokles, euripides) başardı.Konuları bizim mitos dediğimiz , ama Yunanların geçmişin tarihi olarak gördükleri , tanrılar ve insanlar hakkında üretilen hatırlanmayacak kadar eski zamanlardan beri kuşaktan kuşağa geçirilegelen ve herkesçe bilinen öyküler aldılar.
İşi tragedyacıların bıraktıları noktadan filozoflar alarak sürdürdü.platonun çoğu yazdıklarının diyalog şeklinde olması da bunu gösteriyor. düşünmeye düşkün ve nesnelerin Doğasını anlamaya meraklı,attika yunancasına hakim ve boş zamanı bulunan herkes ,platonun dediklerini anlayabilirdi.
Gene bu yıllarda ,bilmecemsi bir kişiliği olan bir başka düşünür ,sofistlerin ortaya koydukları ahlak ve politika sorunlarıyla uğraştı. Bu düşünür, çağrıldığında Atina'ya asker magista olarak hizmet etmekten kaçınmayan gene de kendini Atina yasalarının ve yönetiminin gerçekten hakça, akıllıca ve iyi olduğuna inandıramayan, Atina'nın yerlisi olan Sokrates idi.Sokrates hiçbir şey yazmadı.Kendisini daha çok , içlerinde hemen her zaman soruşturmacı rolünün verdiği platon'un diyaloglarından tanırız.
Yunan biliminde büyük gelişme , Makedonya'nın Yunanistanı fethederek Atina'nın parlak çağını sona erdirmesinden sonra ortaya çıktı. gerçi Platon ve öteki filozoflar , geometri ve astronomiyle uğraşmışlar.Aristo , fiziği doyurucu bir biçimde sistemleştirdi.aynı tarihte hippokrates dikkatli bir gözlemle , tanıya dayanan ve hastalığı (Ortadoğu'da yaygın görüş )olan kötü ruhların kişiyi yakalamasının sonucunda değilde,bedendeki hılt/(eski fizyoloji de bedendeki kan,safra,irin gibi sıvıların adıdır) sıvılarda ortaya çıkan bir dengesizliğin sonucu olarak yorumlayan etkili bir tıp okulu kurdu.
Reklam
Moskova'nın yükselişi
Rusya topraklarının çoğu 1480'e kadar başkenti volga ırmağının kıyısında kazan'da bulunan Altınordu Han'ının üst beyliğinin elindeydi. Altınordu Moğol imparatoru Cengiz Han'ın dörde böldüğü imparatorluğunun bir parçası olarak doğmuştu.Ancak 15. yüzyıldan başlayarak Altınordu Hanı ve savaşçıları, Türkçe konuşup İslam dinine geçmiş kimselerdi. Kendilerine genelde "tatarlar" denmekteydi. Egemenliği altındaki toprakların Rusya'ya düşen bölümünde Han , vergi toplama işini Moskova grandükü'ne vermişti. Moskova grandükü ise topladıklarını her zaman Han'a göndermiyordu. Dolayısıyla 3.ıvan Han'a bağlılığını resmen son verdiği ve çar unvanını aldığı zaman bu davranışı yeni bir durum yaratan eylemden çok simgesel bir anlam taşıyordu. Asıl önemli olan bu değil, Tatarların buna karşı bir şey yapacak durumda olmamalarıydı.
Sayfa 458
Güneyde başkaldıran Babilliler, doğuda lran yaylalarından gelen Medler ve kuzey bozkırla­rından lskitler, l.Ö. 6l2'de, Asur devletini yıkacak son vuruşu yapmak üzere güçlerini birleştirdiler. Savaşı kazananlar savaşın ganimetlerini şöyle bölüştüler: lskitler, atları çapul mallarıyla yüklü olarak kuzeydeki ülkelerine geri dönerlerken,Medler ve Babilliler, eskisinden farklı tutkulu bir Mısır ile birlikte, Asur imparatorluğunu aralarında bölüştüler.
Hindistan'ın "kahramanlık çağı"ndan geriye fazla bir şey kalmamıştır. Güzel kentlere ya da sürekli yerleşim yerlerine sahip olmadıklarından, eski Aryanlar, arkeologların ortaya çıkarabilecekleri pek az şey bırakmışlardır. Bilindiği gibi, bu çağdan kalma bazı edebi metinler vardır. Fakat bunların yitip gitmemesi, daha sonra rahipler tarafından dinsel törenlerde kullanılmak üzere benimsenmeleri sayesindedir. Özgün metinler kuşaktan kuşağa sözlü olarak geçtiği için, bu süreç içinde art arda değişikliklere uğra­mıştır. Bu yüzden neyin gerçekten özgün, neyin sonradan ekleme olduğunu bilmek genellikle olanaksızdır.
Aryan Istilasi Yaklaşık İ Ö 1500 ler önceki dönem kahramanlar cağı diye geçerKitabı okudu
Kast sisteminin eski Hindistan'da bugünkü biçimiyle görülmediği kesin. Gene de günümüzün kastları, en eski kayıtlar kadar eski olan toplumsal örgütlenme biçimlerinden gelmiş kurumlardır. Örneğin, eski Budist öykülerde, insanlara kastına göre yöneltilen farklı davranışlar çevresinde dönen birçok olaydan söz edilir. Rig Veda'nın ve öteki eski yazıların bazı parçalarında kast benzeri uygulamaların ve tutumların belirtileri vardır. En azından, günümüzün kast örgütlü toplumunu geliştirecek tohumların l.Ö. 5OO'de Hindistan topraklarında gür bir biçimde filizlenmiş olduğuna inanabiliriz.
599 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.