Dünyanın Uğultusu

Behçet Çelik

Dünyanın Uğultusu Sözleri ve Alıntıları

Dünyanın Uğultusu sözleri ve alıntılarını, Dünyanın Uğultusu kitap alıntılarını, Dünyanın Uğultusu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Diyeceklerini anlayacak mıydı Ahmet? Herkesin lügati kendine göre. Kendi diline çevirip algılayacaktı Aynur'un söyleyeceklerini - anlamayacaktı. Ya da savunmaya geçecekti. Biri de hemen savunmaya geçmesin, biri de haklı olmasın şu dünyada. Suçunu bilmese de, suçluluğu kabullensin, sessiz kalsın. Diyecekleri varsa bile demesin. Var mıydı böyle biri? Ya kendisi? Böyle mi davranıyordu?
Sayfa 234 - XIVKitabı okudu
Uzandığı kanepede dizlerini karnına doğru çekip silkinmesi, toparlanması gerektiğini düşündü - günlerdir, haftalardır hep yaptığı gibi. İmkânsız görünüyordu; acıktığı halde bir şeyler atıştırmak gelmiyordu içinden, buna bile üşenirken neyi toparlayacaktı? İçki içmek bile istemiyor. işsizliğin yaratacağı sıkıntı yüzünden çok içmekten boşuna korkmuştu başlarda. İçmenin bir haysiyeti vardı; kederin, neşenin, sıkıntının haysiyetlisini yaşasa, belki çoktan şişeler birikmeye başlardı mutfakta. Kendi sözlerine kendi güldü, buruk. "Haysiyet" mi demişti? Neydi haysiyet? Sözlüğe bakacak gücü olsa... Sanki sözlükteki kelimeler bir şey diyecek? Bir ara diline pelesenk olmuştu "haysiyet." Yerli yersiz kullanırdı -"Şöyle haysiyetli bir içki versene," derdi mesela- başkaları şaşırırdı işittiklerinde, ama anında da benimserlerdi. Üzerinde hiç düşünmemişti; kimden işitip de kullanmaya başladığını bile hatırlayamıyor şu an. Demek ki insan bir şeylerin değerini, önemini yitirince anlıyor, en azından anlamını sormaya başlıyor - al sana harcıâlem bir saptama daha.
Sayfa 198 - XIIKitabı okudu
Reklam
Sanki hep böyle kalacaktı - "yaşamasız." Ne güzel sözcüktü bu; nerede duyduğunu düşündü. Duymamış, okumuş olmalıydı, birilerinin cümle içinde kullanacağı bir sözcük değildi. Bu sözcüğü sevmişti, ama içi acıyordu kendi kendine yinelediğinde. Bir yandan tuhaf, gülünç geliyordu bir sözcüğün -kimselerin kullanmadığı bir sözcüğün üstelik- içini acıtması; yüzüne, yüzündeki kaslara, dudaklarına yansımayan çok hafif, gizli bir gülümseme bir an parıldıyor, ama içindeki sızıyı dindiremeden sönüyordu. Yine de büsbütün işe yaramaz bir gülümseme değildi, kendine acımaya başlayacakken buna engel olmuştu en azından. Sözcüklerin bilmediğimiz anlamları, işlevleri var galiba, diye düşündü. İnsan sözcüklerin anlamlarını, yeterli ya da yetersiz kaldıkları yerleri düşünürken yaşadıklarıyla arasına bir mesafe koyuyor. Eskiden bu mesafe sahtelik gibi görünür, sözcüklere döküldüğü anda duyguların olduklarından farklı bir hal aldığını düşünürdü. Özellikle eskiden tuttuğu günlükleri okurken hissederdi bunu; bir de, fakültenin kantininde güzel konuşmaya, yerinde, doğru sözcükler bulmaya meraklı çocukları dinlerken. Kabahat sözcüklerde değildi, sözcükleri kullananlarda ya da kullanamayanlardaydı. Yazmayı bu yüzden istiyordu, yazarken sözcükler karşılıklarını daha bir bulacaktı, inanıyordu. Az önce içini acıtan "yaşamasız" sözcüğü de, aklının bir türlü almadığı hayatların bir benzerini yaşamadığının ifadesi olamaz mıydı?
Sayfa 98 - VIIKitabı okudu
Temel sorunları çözmeden insanın arada kendini iyi hissetmesi, oyalanmaktan öte bir şey değildi, zararlıydı hatta, oradan düşmek daha sarsıcı oluyordu.
Sayfa 220Kitabı okudu
Yapamıyorum,istesem de isteyemiyorum onlara benzemeyi. Bir yerde bir şeyler kopmuş bende. Belki herkesinki kopuk,ama bir biçimde yapıştırmışlar,ben beceremiyorum-yapıştırmasızım.
Sayfa 100
Hani, babalarımızın kuşağı der ya, ‘Biz savaş görmüş kuşağız,’ diye; biz de ileride çocuklarımıza, ‘Biz görmediğimiz, farkında olmadığımız bir savaşın kuşağıyız,’ diyeceğiz. Öylesine kuralsız bir savaşın hem de...
Geri133
336 öğeden 331 ile 336 arasındakiler gösteriliyor.