Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nisan 2018

Düşünbil - Sayı 66

Düşünbil Dergisi

Düşünbil - Sayı 66 Gönderileri

Düşünbil - Sayı 66 kitaplarını, Düşünbil - Sayı 66 sözleri ve alıntılarını, Düşünbil - Sayı 66 yazarlarını, Düşünbil - Sayı 66 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Çünkü ölmek zorunda olduğunu bilen insanın davranışı, hayatı daha yoğun yaşamak olmalıdır.
Sanatın "ne"liğini, ne olduğunu sorgularken sana­tın bizatihi kendisi yok olma durumu ile karşı kar­şıyadır: sanatın önünde, yıkılacak herhangi bir şey kalmadığı noktada sanat kavramı ortadan kalkacak gibi gözükmektedir.
Reklam
İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinç­leri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır
Ölümün efendi, bizim ise köle olduğumuz bir dün­yada hiçbir diyalektik, hiçbir fikir, hiçbir bilgi in­sanoğlunun sonunun gelmesini engelleyemeyecek.
hayat boş ve anlamsızdır ancak zaten tam da bu yüzden yaşanması gerekmektedir.
İntihar yaşamın bizi aştı­ğını, yaşamı anlamadığımızı söylemektir.
Reklam
İnsan bir kez düşünmeye başlayınca adına yaşam denilen alışkanlığın gülünçlüğünü ve çırpınmanın yararsızlığını fark eder.
ölümün anlamına verilen cevap aynı zamanda yaşamın anlamını oluşturur.
"Olabildiğince açık konuşmak istiyorum ama kalbim boş. Bu boşluk yüzüme tutulan bir ayna gibi, kendimi görüyorum.
"Şimdiden yaşayamayacak kadar kalabalığız; böcek gibi değil ama insan gibi yaşayamayacak kadar kalabalığız; toprağı tüketip çölleri büyütüyoruz, ırmaklarımız birer ba­tak, okyanuslar can çekişiyor , ama iman, ahlak, düzen ve maddi çıkar bizi ilkel topluluklar halinde yaşa­maya mahkum etmek için elbirliği ediyorlar: Dinlere mümin gerek, uluslara savunacak insan, sanayi­cilere tüketici: bu demektir ki her­kese çocuk gerek, yetişkin olunca ne olacaklarının bir önemi yok" (Caraco, Kaos'un Kutsal Kitabı).
Reklam
Camus umuda sarılmayı bir tür felsefi intihar olarak görür. Çünkü umut baş­ka bir dünyaya duyulan özlemi ifade eder ve dine yapışıp kalmaya neden olur, aslolan ise bu dünyadan başka bir şey değildir. Bu nedenle bir dine yapı­şıp kalmak yanlıştır, çünkü zaten insan kendini öl­dürmemek için Tanrı'yı yaratmıştır. Tanrı, insanın hayata anlam verme çabasının bir ürünüdür.
Bizi kaygıda sıkıştıran şey, aslında var olanın kaybolmasıdır. Fa­kat bu tam anlamıyla var olanın kaybolması ya da yok olması anlamında değildir. Aslında var olan ve hiç, hep vardır ama biri kendini gizlediğinde diğeri yüzünü gösterir. Heidegger bu durumu, "var olanın raydan çıkması" şeklinde ifade eder. Kaygı, hiçi açığa çıkarır ve biz hiçi tecrübe ederiz.
Hei­degger bu konuda ele alınması gereken önemli bir düşünürdür. Ona göre her şeyin temelindeki asıl mesele ölüme fırlatılmış olmaktır. İnsanın zaman zaman duyduğu iç daralması ve kapıldığı kaygı (bir nesneye ait korkudan bahsedilmemektedir) ölüme fırlatılmış olmanın insan üzerinde yarattığı o belirsiz ve nesnesiz haldir.
Filozofun ölümü, en az filozofun yaşam pra­tiği ya da filozofun söylemi kadar mühim ve çarpıcı, politik-estetik iletiler taşımaktadır. Tam burada ise, bir yirminci yüzyıl varoluşçu filozofu olan Karl Jaspers'ın 'Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir" vecizi de kendi sanki manasını aşarak; "ölüm" mefhumu, mecazının da dışın­da çırılçıplak bir hakikatle kavuşmaktadır.
Ölüme duyduğumuz nef­ret ve korku tümüyle bir hatadır. Bu düşünce, Yunan filozof Epikuros'un fikirlerini yansıtmaktadır: "Hastalıkların en korkuncu ölüm, var olmayı sürdür­düğümüz sürece bizim için önemli değildir , ölüm bi­zimle değildir fakat ölüm geldiğinde, o zaman da biz var olmayı bırakırız. O halde ölüm ne yaşayanı, ne de ölüyü ilgi­lendirir: İlki ölü değildir , ikinci­si ise hiç yoktur."
170 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.