Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Queer Düş'ün Serisi

Duyguların Kültürel Politikası

Sara Ahmed

Duyguların Kültürel Politikası Gönderileri

Duyguların Kültürel Politikası kitaplarını, Duyguların Kültürel Politikası sözleri ve alıntılarını, Duyguların Kültürel Politikası yazarlarını, Duyguların Kültürel Politikası yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Arzu ve iğrenme
iğrenç şey mide bulandırırken bile bir şekilde ilgimizi çeker. Üzerimizde etki sahibi olur, ikinci bir bakış atmak isteriz ya da farkında olmadan kendimizi bize iğrendiren şeye ‘ikinci kez’ bakarken buluruz. Arzu ve iğrenmenin çelişen dür­tüleri her zaman birbirlerini çözümlemez ve bizi aynı yere götürmez, iğ­renme bizi nesneden uzağa doğru çeker, bu çekim neredeyse beden bizim adımıza düşünüyormuş gibi istemsiz gerçekleşir. Bunun aksine arzu bizi nesneye doğru çeker ve bizi diğer bedenlere açık hale getirir. Çekme eyle­mi bir raddeye kadar benzer görünebilir, fakat başka bir aşamada çekimin yönü ya da eğilimi kişi ile nesne arasında oldukça farklı duygusal bir ilişki yaratır.
Nefretin belirli bir kişiye indirgenmesinin imkânsızlığı nefretin ekono­mik bakımdan dolaşımda kalmasını sağlar; sürekli bazı ötekileri diğer ötekilerden ayırır ve henüz gelmemiş olanlar beklendiğinden bu durum hiçbir zaman “son bulmaz”.
Reklam
Duygular hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi pozitif olarak mesken edinmez; “özne” kaynak ya da va­rış noktası değil, sadece bir düğüm noktasıdır.
Bir çocuk taciz­cisinin ya da tecavüzcünün yozlaşmış mahkemelerden üç-beş yıl gibi kısa bir ceza aldığını ya da şartlı tahliye edildiğini okuyan Beyaz bir ev kadınının gazetesini öfke ve iğrenmeyle fırlatmasının sebebi nef­ret değildir. İşe alımlarda bu toprakları inşa eden Beyaz vatandaşlar yerine kıyılarımıza en son boşaltılan tekne dolusu yabancıya öncelik verilmesine Beyaz işçinin lanetler okumasının sebebi nefret değildir. Kendisi, çiftliğini kurtarmak için merhametsiz hükümetten küçücük biryardım alamazken, yabancılara milyarların "yardım ”mahiyetin­de dağıtıldığını okuyan Beyaz Hıristiyan çiftçinin hissettiği nefret de­ğildir. Hayır, asla nefret değildir.
Bringing Them Home (Onları Evlerine Götürmek)
Brin­ging Them Home ,Avustralya’daki zalim ve şok edici asimilasyon projesi kapsamında ailelerinden koparılmış yerli çocuklardan oluşan Çalınmış Nesil hakkında bir rapordur. Bu yerli çocuk nesli aileleri, toplumları ve kültürleriyle ya çok az temasta bulunarak ya da hiç temasta bulunmadan büyümüştü. Çoğunlukla evlerinden zorla götürülmüşlerdi. Avustralya yerlilerinin bedenlerine verilen hasar düşünüldüğünde, sadece bireyin ten yüzeyinde değil, topluluğun ten yüzeyinde de hasarlar görürüz. Şiddet sadece evinden alınan bireyin bedenine karşı uygulanma­mış, ayrıca bedeni “paramparça” edilen yerli topluluğu da şiddete maruz kalmıştır. Sevilenlerle “bağlar”ın kopmasıyla topluluk hasara uğramıştır. Kai Erikson’un ifade ettiği gibi, kolektif travma “sosyal hayatın temel do­kularından birine yapılan ve insanları birbirlerine bağlayan bağları kopa­ran bir darbedir”.Toplumun en dış katmanı hasar görür fakat bu hasar toplumu oluşturan her bir bedenin teninde hissedi­lir. Bringing Them Home, kendini toparlamayı çok güç kılan bu ayrılık acısı, yaralanma, yitirme ve kayıpları anlatan bireysel tanıklıklardan olu­şur. Belge bu tanıklıklar bir araya getirilerek oluşturulmuştur.
Metalaşan mağduriyet!
Toplumsal ıstırap küresel siyasal iktisadının ana unsurudur. Istırabın da bir pazarı vardır: Mağdurluk metalaştırılmıştır.
Reklam
Acının fetişleştirilmesi
Yaranın bir kimliğe dönüşmesinin sorunlu olduğunu kabul ediyo­rum. Sorunlu olmasının nedenlerinden biri yaranın fetişleştirilmesidir: Yaranın bir kimliğe dönüşmesi, onun “incinme” ya da incitilme geçmi­şiyle bağını keser. Yarayı, zaman ve mekân içerisinde meydana gelmiş olmaktan ziyade, var “olan” bir şeye dönüştürür. Bir kimlik göstergesi olarak yaranın fetişleştirilmesi, acı ve yaralanma hikâyelerinin hızla ço­ğaldığı “tanıklık kültürü” açısından çok önemlidir.
Bizi ötekilerden ayıran aynı zamanda bizi onlarla birleştirendir.
The Ego and the Id [Ego ve İd] adlı yapıtında Freud, egonun “bi­rincisi ve öncelikle bedensel bir ego” olduğunu ileri sürer.Bedensel egonun oluşumunun yüzeyle bağıntılı olması çok önem­lidir: “Sadece yüzeysel bir varlık değil, kendisi yüzeyin bir izdüşümüdür”.Freud yüzeyi kurma sürecinin acı gibi bedensel du­yumsamaların deneyimlenmesine bağlı olduğunu ifade eder. Acı, “kay­nağı dış dünyada olsa bile içsel bir algı gibi hareket eden içsel ve dışsal bir algı” olarak tanımlanır.
The Challenge o f Pain de [Acı Sorunu] Melzack ve Wall şunu ifade eder: Acı sadece vücutsal hasarın bir fonksiyonu değildir. Bunun yerine, his­settiğimiz acının miktar ve niteliği tecrübelerimiz ve onları ne kadar iyi hatırladığımıza, acının sebebini anlayabilme ve sonuçlarını tahmin ede­bilme becerimize bağlı olarak belirlenir.
53 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.