Eleştiriye Beş Kala

Bedrettin Cömert

En Eski Eleştiriye Beş Kala Gönderileri

En Eski Eleştiriye Beş Kala kitaplarını, en eski Eleştiriye Beş Kala sözleri ve alıntılarını, en eski Eleştiriye Beş Kala yazarlarını, en eski Eleştiriye Beş Kala yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sanatın Öyküsü adlı çevirisi kendisine hem TDK ödülünü, hem de TDK üyeliğini getirdi. 1977 yılı, Bedrettin Cömert'in yaşamında bir dönüm noktasıdır, diyebilirim. Dergiler, gazeteler, TRT, seçici kurul üyelikleri, dernekler, çok çalışmasını gerektiren birtakım ilişkiler, 1977 yılı içinde açıldı kendisine. Danışılan, görüşü alınan bir kişi haline gelmişti bir anda. Bunun kendisini nasıl bir sorumlulukla donattığının bilincindeydi o; çok şey verip az şey istemek gerektiğini biliyordu. * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
Doğrusunu isterseniz, Bedrettin Cömert'i, ozandı, eleştirmendi, sanat tarihi ve estetik öğretmeniydi, dilciydi, felsefeciydi, çevirmendi, polemikçiydi, babaydı, dosttu, insandı.. diye parçalara ayırmak istemiyorum.! Onu böyle, parça parça anlatmak yanlış olur; çünkü o; bunların hepsiydi, bütün bunların oluşturduğu bir bütündü o. Şu yandan bakılınca eleştirmen olarak görünürdü; bu yandan bakılınca ozan, o yandan bakılınca sanat tarihçisi, ne bileyim, dilci, estetikçi, felsefeci vb.. Oysa çok yönlü bir bütünlüğü kavrayabilmenin yolu bu değildir. Örneğin, ufuktaki gemi, göz'e göre, herkesin bildiği bir gemi biçim'idir; ama beyin'e göre, yani ussal yönden, herkesin bildiği bir gemi biçimi olmaktan öte bir şeydir: içinde binlerce insanın, binlerce karmaşık varlığın devinip durduğu, düşler kurduğu, yeni yeni olaylara ve durumlara gebe, karmaşık bir dünyadır ufuktaki gemi. Göz'ün gördüğünün arkasını, içini görmek, insana özgü bir niteliktir. Örneğin, ormanı uzaktan bakarak tanıtmak kolaydır da, içinden bakarak tanıtmak güçtür. Görünüm, kendi konumumuza göre değişen bir şeydir.'' * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
Reklam
Bedrettin Cömert'in, Hasan Hüseyin Korkmazgil'e yazdığı mektuplardan: * ''..Roma'yı sevmemek imkânsızdı. Uzun yıllar yaşadım ben bu kentte. Hemen hemen çocukluğumun bitiş yıllarını burada harcadım. Sonra olgunlaşmalarım. Acayip bir titreşimle tutuyor beni Roma. Ama yine de bütün buhranlarım burada başıma üşüşüyor. Bir ay kadar Ankara'da kaldım, bir kerecik olsun içimin boşaldığını hissetmedim. Bütün sıkıntılara, darlıklara, karışıklıklara karşın, gerçekten dolu yaşadım. Toprak, toprak diyoruz. Aslında bilimsel olarak nedenleri saptanabilecek nitelikte bir özlem şu yurt özlemi. Beni kuran, benim benliğimi, ilk çizgilerimi, temel çizgilerimi belirleyen 'o' yerin, 'o' koşulların somut etkisidir. Her ne kadar genç yaşımda başka bir çevrede yaşamış olsam bile, ben artık aslım'ın kurulduğu, kişilik kazandığı çağımdan sonra gelmişim buralara. Belki benim oğlum için -tabii burada kaldığı taktirde- böyle olmayacak, ama benim en dalgalı, en oynak duygularımı bile bir biçime kavuşturan oranın 'o' belli koşulları olmuş. Anlıyorum ki, kişinin bünye icabı sakladığı dengesizlikleri bile, ortaya çıkıp, organizmada ve dolayısıyla pratik hayatta etki gösterebilmeleri için, belirli toplumsal koşulların içinde bulunmak zorundadırlar. (Roma, 16 Eylül 1969) * Ne diyordu Lenin: işçi, ancak kendi vatanında verimli ve yaratıcı olabilir. Bedrettin Cömert, bu gerçeğe, Lenin'i okuyarak değil, kendi yaşam deneyimlerinden varmıştı. Onun bu yanı göz önünde tutulmadan, bir başka yanı üzerinde nasıl durulabilirdi.? * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979, Şubat 1981
Bedrettin Cömert'in, Hasan Hüseyin Korkmazgil'e yazdığı mektuplardan: * ''..Ben daha en temel sorunları bilmeden, el yordamıyla sorunlara yaklaşıyorum. Son zamanlarda okuduğum, çevirdiğim yazarlardan öğrendiğim şey bu. Bu nedenle bütün gücümü bu temel metinlerin çalışılmasına vereceğim. Acelem yok. Hem, boş yere acele, saman alevinden farksız oluyor. Elimde bir sürü çeviri var. Yol aydınlatan yazılar. Sonra, çevirmekle hem boş durmuyorum, hem de sorunlara daha derince girmek imkânı yaratılıyor. Örneğin, Marks'ın 1844 Ekonomi ve Felsefe Müsveddelerinden 'Yabancılaşmış Emek' , 'Para ve duyuların tarihi kaynağıyla ilgili bölümleri, Engels'ten, Marks'tan sanat üzerine yazıların epeyisini çevirdim. Hepsini temize çekmem kaldı. (..) Somut eleştiriyi, yani eylemi şimdilik boşladım. Birincisi, kuramsal eksikliğimi gidermem gerek, ikinci olarak da, Türk Edebiyatı'nı, Türk Tarihini ve toplumunu iyice ve bilimsel tanımadan , boşa çaba gibime geliyor. Burada kalacağım iki yıl süresince birinci boşluğumu iyice kapatmaya çalışacağım. Daha doğrusu başladım da. * Görüldüğü gibi, Bedrettin Cömert için, ''Şiiri Eleştiriye Yediren Adam'' veya ''Eleştiriyi Şiirle Besleyen Adam'' demem boşuna değil. * Hasan Hüseyin, Ankara, Mart 1979 - Şubat 1981
''Evet eleştiri gerçekçi olmalıdır, ama kaba ve kolaycı bir gerçekçilik, toplumcu eleştiriye ancak zarar getirir. Toplumcu eleştiri, hiçbir güçlükten kaçmayan, önüne çıkan her sorunu, her ayrıntıyı, ciddi bir sorun kabul edip, onu çözecek en sağlam ve gelişmiş araştırma yollarını arayan, amacına ulaşmak için hiçbir yolu ve aracı küçümsemeyen eleştiridir. Yoksa, yalnız içerik, işin daha gülüncü, 'belirli bir içerik' yöresinde dolanıp duran ve edebiyat yapıtının kendine özgü yapısal özelliklerine söz olsun diye şöyle bir değinip geçen eleştiri yöntemi, tek sözcükle çağdışıdır..''
''Sanatın devrime hizmet edebilmesi için, her şeyden önce 'sanat' olması gerektiğini hâlâ anlayamadığımız; bu konuda verilen ürünlerden, yazılan yazılardan, uluorta edilen sözlerden açıkça belli oluyor. 'Sanat önce sanat olmalıdır; ancak bu yolla bir şeylere uzun süre hizmet edebilir' derken, sınıfsallıktan soyutlanmış bir sanat anlayışını savunduğunuz yüzünüze tükürülüveriyor nerdeyse. Oysa bu türden suçlamaları meslek edinen alıkların çoğu, bir kunduracının bile, 'kunduracıca' bir işlevinin ve hizmetinin olabilmesi için, önce kundura yapmayı bilmesi gerektiğini düşünemeyecek kadar iç yozluğunda yaşıyor.'' * (Yazı, 1978/2-Ağustos)
Reklam
113 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.