Biz dizginleri onların ellerine çok bıraktık, onlara çok göz yumduk, eşitmişler, insanmışlar gibi davrandık ama onlar bizi şimdi sırtımızdan vurdu. Böyle davranmaları için Nilfgaard'ın onlara bir şeyler ödediğine başım üzerine bahse girerim. Onlar da dağlardaki vahşi elflere silah sağlıyorlar. Ama gerçek desteği sürekli aramızda yaşayanlardan; elflerden, yarı elflerden, cücelerden, gnom'lardan ve buçukluklardan görüyorlar. Onlar onlara barınak sağlıyor, gönüllüler veriyor, karınlarını doyuruyor."
"Hepsi değil," dedi bir başka tacir. İnce yüzlü, zayıf bir adamdı, taşıdığı kibar ifadeyle esnafa benzemiyordu. "İnsan olmayanların çoğu Sincaplar'a karşıdır, Sayın Şövalye, onlara bulaşmak istemezler. Çoğunluğu merttir ve bu mertliğin bedelini ağır öderler. Ban Ard Kontu'nu anımsayın. Bir yarı elfti ve herkesi barışa ve birlikte çalışmaya çağırırdı. Bir kiralık katilin fırlattığı okla öldü."
Yeryüzünde tek başımıza ve dünyanın merkezi olmadığımızı unuttuk. Dünyamızın çamur bağlamasına, bataklığa dönüşmesine ve çürümeye başlamasına izin verdik. Şöyle bir bakın çevrenize-her yer cürüm, günah, hırs, kazanma tutkusu, kavga, kötü niyet, değerlerin çiğnenmesi ve ahlaksızlıktan geçilmiyor. Doğanın bizler için öngördüğü gibi yaşamak yerine o doğayı ortadan kaldırmaya başladık. Sonuç ne oldu peki? Dökümhanelerin leş gibi kokusundan havamız kirlendi, mezbahalar ve tabakhaneler nehirleri ve dereleri berbat etti, ormanlar rastgele kesiliyor...
“Seni, normal bir kadını anlayamayacak kadar kimin ber bat ettiğini biliyorum. Senin şu Yennefer damarlarına işlemiş, o kadında ne bulduğunu anlıyorsam canım çıksın.”