Kıskançlık pek hoş bir karakter özelliği değildir, ama aşırıya kaçılmazsa (ve yanında alçakgönüllülük de olursa), bütün sakıncalarına karşın, dokunaklı bir yanı vardır kıskançlığın. En azından böyle düşünüyordu genç adam. Yalnızca yirmi sekiz yaşında olduğu için, kendini yaşlı biri olarak görüyor ve bir erkeğin kadınlar üzerine bilebileceği her şeyi bildiğini düşünüyordu. Yanında oturan genç kızda değer verdiği şey, gerçekte, şimdiye değin kadınlarda en ender olarak bulduğu şey, yani saflıktı.
Saldırgan erkekler yirminci yüzyılda ne kadar çok kötülüğe neden olmuşlardı! Kendisi de karısına zarar vermemiş miydi? Yine de, şimdi Rodin'in gözünden Balzac'a bakarken şöyle düşündü: Hadım edilmiş bir melek olmaktansa canavar olmak daha iyi. Yirminci yüzyılın trajedisi faşizm ve komünizm idiyse, her ikisinin de mağlup edilmiş olması bir zaferdi. İnsanlığımızı suçluluk hissetmeden kaybederiz, ama dozu fazlaysa telafisi olanaksızdır!
"İçimde bir şeyler öldü," diyor. "Ölmesi uzun sürdü ama sonunda öldü işte. Sen her şeyi öldürdün, tıpkı bir balta alıp kesmişsin gibi. Her şey kirlendi artık."