“Ermiş” kitabının devamı olan “Ermişin
bahçesi”nde El Mustafa’nın doğduğu kente döndükten sonrasını anlatıyor. Bu kez bu kentteki insanların sorularını edebi bir dille cevaplıyor. Yalnızlık, var olmak, Tanrı, acı, ömür gibi konularda sorulan sorulara kendi bilgeliğiyle cevap veriyor. (Kendisine bilge denilmesini istemiyor, “herkes bilgeyse ben de bilgeyim, değilse ben de değilim.” anlayışına sahip biri.)
Kitaba ancak dün gece başlayabildim ve bir saat sürmeden bitti :)) Kendini okutturuyor lakin “Ermiş” kitabından aldığım hazzı bu kitabından alamadım açıkcası. Edebi dili güzel olsa da bana bir yerden sonra fazla süslü geldi cümleleri.. Anlamak için sindire sindire okusam da, bazı cümleleri beğensem de aklımda kitaptan geriye net bir cümle kalmadı :(
“Her şeyin ilki güzel, ikincisi üçüncüsünde tat bozuluyor.” söylemini yerine getiren kitaplardan olduğunu düşünüyorum. Teşbihlerin fazla olması ikinci kitapta artık fazla gelmeye başlıyor. En azından benim için öyleydi. Belki de araya başka kitaplar katmalıydım. Üst üste olunca hoşuma gitmemiş olabilir. İncecik bir kitap olması bana kitabı çabuk bitirme konusunda teşvik edici oldu. Benim alamadığım hazzı sizin okurken almanızı dilerim.