1. Dünya Savaşı sona erdikten sonra imzalanan Mondros Mütarekesi ile İngilizler tarafından işgal edilen İstanbul, “Esir Şehir”.
Bizler genellikle bu dönemi hep savaş cepheleri ile tanıdık, öğrendik. Ama bir de bu savaşın ve devam eden milli mücadelenin bir de arka cephesi var ki işte bu kitapta bu tarafı tanıyoruz.
Kahramanımız Osmanlı’nın ileri gelenlerinden Kamil bey. Ömrünü yurt dışında geçirmiş, çalışmadan, babasından kalan mal varlığı ile dünyayı gezerek yaşamış, birkaç dil bilen aydın Kamil bey. Ama savaşın kaybedilmesi ile birlikte mal varlığı da tükenen Kamil bey vatana, İstanbul’a ailesi ile birlikte dönüş yapmak zorunda kalır. Aslında kabul etse, İngilizlerle iş birliği yapsa alışmış olduğu refahı devam ettirebilecekken o, ailesinin ve akrabalarının tüm baskılarına rağmen kendisine bambaşka bir yol çizer. Şu ana kadar vatanından uzak geçirdiği yılların acısını çıkarırcasına ona hizmete adar kendini. Zordur seçtiği yol. O dönemde çünkü toplum da ayrılmıştır gruplara. Hükümeti destekleyenler, milli mücadeleyi savunanlar ve nereye dahil olacaklarını kestiremeyen çıkarcılar… Anadolu’da verilen bağımsızlık mücadelesinin ateşinin anca kıvılcımlarının hissedildiği İstanbul’da da bir kesim bambaşka bir cephede savaşmaktadır.
“İnsan bir kere tek başına kalmaya görsün! Nerde olsa tek başınadır. Meydan savaşında bile…”