Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri

Emrah Safa Gürkan

Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri Gönderileri

Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri kitaplarını, Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri sözleri ve alıntılarını, Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri yazarlarını, Ezbere Yaşayanlar - Vazgeçemediğimiz Alışkanlıklarımızın Kökenleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İşlevsiz şeylerin tek potansiyel işlevi sahiplerine prestij ve statü kazandırmak.
Sayfa 227 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Artık insan çok daha hareketli, çok daha özgür ve sırf bu yüzden de çok daha yorgun
Sayfa 142Kitabı okudu
Eskisine göre daha çok bağımsızız, çevremiz bizi daha az ilgilendiriyor kısacası. Para üzerinden dönen bir ekonomi sübjektif kişisel ilişkileri yerini objektif etkileşimlerin alması demek. Bu un getirdiği yalnızlıktan ve ruhsal boşluktan şikayet edebilirsiniz ama avantajlarından faydanmaktan da imtina etmiyorsunuz.
Sayfa 141Kitabı okudu
Karamazov Kardeşler'deki Büyük Engizisyoncu hikayesini, tekrar dünyamıza gelen Hz. İsa'yı hapse atan Tomas de Torquemada' nın argümanlarını hatırlayın: Hz. İsa, şeytanın üç baştan çıkarıcı teklifini reddedip insanlığa özgür irade vererek büyük bir hata yapmıştır. Bu hatayı düzeltmek Kilise'ye düşecektir ve ayağına takılmasını engellemek için Allah'ın oğlunu ortadan kaldırmalıdır.
Olayın özü şu: Maddiyatçılaşan ve şehirlileşen bir kesimin değişimin hızından endişeye kapıldığı ama gene pozitif yanlarından dolayı da aynı değişime sıkı sıkıya sarıldığı bir durumla karşı karşıyayız. İşin üzücü (ve geçmişi bilen bir insan için sıradan ve sıkıcı) tarafı ise şu: Gene namlunun ucunda kadınlar var; toplumlar ahlaki sınırların flulaştığı dönemlerde onları hırpalamasa olmuyor.
Reklam
Akciğerlerinizde is, işliklerinizde leke, alninizda ter olmaması işçi olmadığımız anlamına gelmiyor ne yazık ki.
En ilkel kabilelerin bile hayatta kalabilmek için doğanın kendisine sağladıklarından çok daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekir. Eskilerin hars da dediği bu kültür, ilk alet yapıldığında başlamamış mıdır?
Bir şeyin adını sık duyuyorsanız belki de kendisine rastlayamayacağınız içindir.
Sayfa 1
"Kadın eşittir doğurmak" prensibini en güzel yarı göçebe Nuerlerin kısır gelinleri ailelerine geri gönderme âdetinde görmek mümkün. Meşhur İngiliz antropolog Evans-Pritchard bu geri dönen kadınların hayvan sürüsüne sahip olabildiklerine, istedikleri kadınla evlenebildiklerine ve aileye gelen başlık parasından pau alabildiklerine dikkat çekiyor. Altını çiziyoruz, istedikleri kadınla! Ancak hemcinsleriyle kurdukları bu yeni ailenin devam edebilmesi için de her şey düşünülmüş. Bunlar dışarıdan getirdikleri bir erkek hizmetçiyi damızlık olarak kullanabiliyor. Bu erkeklerin doğan çocuklarda hiçbir hak iddia edemediğini belirtmeye sanırız gerek yok. "Koca" rolüne bürünen bu kısır kadınlar tam bir erkek yaşamı sürdürebilirler kısaca. Birden fazla alabilir ve bunlardan biri kendilerini aldatırsa tazminat talep edebilirler. Dahası da var; öldükten sonra ruhları istirap çeker ve bu yüzden de kabileye hastalık getirirlerse, geride bıraktıkları karılarıyla erkek kardeşleri ya da onların oğulları evleniyor ve bu evlilikten doğan çocuklar da bu koca rolündeki kadınların oluyor. Erkeklere yapılan muamelenin aynısı! Antropologların “hayalet evlilik" dedikleri ve Güney Sudan'da yaygın olan bu garip âdetin detaylarına girmeden ana fikrimizin altını çizelim: Nuerlerde doğurmadığı ve "annelik" rolüne bürünmediği noktada kimsenin kadınlık vasfını taşımasına gerek yok!
Sayfa 150
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.