Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Öne Çıkan Fes Gönderileri

Öne Çıkan Fes kitaplarını, öne çıkan Fes sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Fes yazarlarını, öne çıkan Fes yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
·
Puan vermedi
FES’in Peşinde Türkiye Tarihi ve “İkinci Vatanım” "Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır." Sezai Karakoç'un doyumsuz derin manalı bu sözünde; Jeremy Seal gecenin zorluğuna bir zaferle çıkar. Tuhaf ve yabancı bir kültürün ikliminde; yol, iz bilmez bir seyyah. Yüreğin aktığı yolda ödenen
Fes
FesJeremy Seal · Koton Kitap Yayınevi · 201619 okunma
Eski yakınlıkların sıcak beklentisi kısa zamanda azalarak boş bakışlar ve bomboş binalara dönüşür.
Sayfa 203 - Koton KitapKitabı okudu
Reklam
Büyük kent yaşamının saygınlık kazandırdığı öğretilir insanlara ama köy düzenlerini kolayca unutmak zordur.
1826 tarihinde Türkiye'de sarık yasaklanmış ve yerine fes getirilmişti. 1925'de fes yasaklandı ve yerine fötr şapkalar ve kasketler aldı. Ve böylece Türk tarihinin ana konusu olan, batıya, Batılılaşmanın en son ölçümüyle, yani açık başla temsil edilen vaat edilmiş topraklara doğru büyük yürüyüşünde bir dizi şapka atlama taşı ve kervansaray sağladı.
Sayfa 35 - Koton KitapKitabı okudu
Hemen hemen tümüyle Müslüman olan bu Ortadoğu ülkesinde yasal olarak üstsüz dolaşabilirdiniz ama fes giyemezdiniz. Bu düşünceler beni mecazi bir çıkmaz sokaktan aşağı hızla ve frensiz, göğüslerle fesler arasında kaçınılmaz bir kıyaslama yapmaya itti. Bana öyle geliyordu ki fes kadar özünde Türk olan pek az şey vardı; bu ülkeyi en az temsil edecek şeyse göğüslerle kaplı kumsallardı. Bunlardan biri teşvik edilirken diğeri yasaklanmalı mıydı? Türkiye kendisini feslerle olduğundan daha mı rahat ediyordu göğüslerle? Sanki ülkenin sürekli kimlik arayışı -Doğu ya da Batı, Müslüman ya da laik, gelenekçi ya da liberal- bu iki karşıt nesnede ve bunların şekil olarak bile birbirine benzeyen simgesel taşıma kapasitelerinde özetlenmiş gibiydi. Pembe ten mi, mor çuha mı?
Sayfa 29 - KOTON KİTAP
Avrupa yakasına yaklaşırken dönüş yolculuğu için vapura binmek üzere rıhtımda toplanmış kalabalığı seçmeye başladım. Çantalar ve kalın paltolar kendilerine yer bulmak için itişip kalkışıyorlardı; şehri ilk kez bu insanların gözüyle görmekte olduğumu fark ettim. İstanbul'un efsanevi manzaralarını önemsemeden şehrin karşı yakasına, durmak bilmez bir
Sayfa 214 - KOTON KİTAP
Reklam
Tek bir minare ya da arada bir rastlanan kireçlenmiş tuğla duvarlar gibi sıra dışı yapılar da vardı. Ancak gerisi, inanılması zor bir volkanik tabiat boyunca akşamın son ışıkları altında yerbilimsel bir fantezi, kesinlikle erkeklik organını andıran bir manzara oluşturan, lav, rüzgâr ve zamanın ürünü belki otuz metre yükseklikteki sonsuz külahlardı. Turist broşürleri, bu çok göze batacak kadar açık olan sıfatı kullanmaktan kaçınma çabalarıyla sözlükleri tüketmişlerdi -"ay manzarası", "unutulmaz" ve "yontulmuş" sözcükleri altına bakın- ama en sonunda kaçınılmaz olana boyun eğmişlerdi ve "penis" sözcüğü Kapadokya gezi kılavuzlarının en erdemli geçinenlerine bile sızıvermişti usulca. Hıristiyanların penisle arası fazla iyi olmamıştı hiç ama her taraftaki bu muazzam yumrulu kumtaşı sütunlara rağmen sevmişlerdi Kapadokya'yı. Burası yedinci yüzyıl Hıristiyanlarına gerçekten de pek terbiyesiz bir manzara gibi görünmüştü herhalde. Bu yerbilimsel seks âlemi arasında yerleşebilirler miydi sahiden? Yerleşebilirlerdi ve de yerleşmişlerdi; zulümden tavşanlar gibi kaçtıklarndan burada penis konusunun kendilerini caydımasına izin vermezlerdi ve zulüm, yedinci yüzyıl Hıristiyanları için alışılmış bir şeydi.
Sayfa 171 - KOTON KİTAP
Yozgat otobüs garajına varmak hayal gücümü panik içinde aşırı hıza sevk etmek gibi güçlü bir etki yaratmıştı, o kadar ki garajdaki otobüs firmalarının camlarına parlak renklerle yazılmış varış istikametleri umut ve tarif edilemez güzellik mesajları yayıyordu adeta. Yozgat'ı gördükten sonra yaşamımın geri kalanında bana yuva ve sığınak olacak, daha önce görmediğim ama hayatta isteyebileceğim her şeye sahip olduklarından şüphe duymadığım o uzak kentlerin düşüncesiyle neredeyse ağlayacaktım. Yozgat'ı derhal ve bir daha dönmemek üzere terk etmemi yalnızca iki genç adamın nazik soruları engelledi. Yanıma takılıp şehre kadar eşlik ettiler ve geçirdiğim bu kriz süresince ilgilendiler benimle. Çok naziktiler; belki de haberim olmadan kente ilk giren denizaşırı turist olarak belirlenmiştim. Burayı evleri olarak adlandıracak kadar şanssız olanlar dışında hiç kimsenin Yozgat'ta durmak için bir nedeni olmamıştı.
Sayfa 156 - KOTON KİTAP
Kestane ve çam ormanları arasından tırmanmaya devam ettik, karla buzun gölgeler arasında kesintisiz uzandığı kuzeye bakan yamaçları zikzaklar çizerek tırmanırken Ahmet'in arka koltuğa iki tüfek attığını fark ettim. "Peki, ne avlıyoruz?" diye sordum ona. "Kürtleri." Türklerle Kürtler arasındaki düşmanlıklar ve ülkenin güneydoğusunda devam eden karışıklıklar konusunda biraz bilgim vardı. Ama İstanbullu gençlerin kuzeybatıda haftasonu sporu için tüfek hazırladıklarında Kürtleri hedeflediklerini bilmiyordum. "Sık sık Kürt vurursun öyle mi?" "Ah, evet; kışın etraftadır çoğu. Tavuklarımızı çalıyorlar." Tavuk çalmak anlaşılması güç bir bölücü eylem gibi görünmüştü bana. "Tavuk çaldıkları için onları vurmanıza izin var yani?" "Ah, evet. Geyikler ender bulunur. Onları vurmayız." "Ama Kürtleri vurursunuz." "Evet." "Ama neden?" "Söyledim ya!" diye öfkeyle haykırdı Ahmet. "Tavuklar!"
Sayfa 65 - KOTON KİTAP
" Gerçekte düşünceleri ne olursa olsun, hiç kimsenin bu sınıf kavramını toplum içindeyken ciddiye almazmış gibi davrandığını söyledim."
Sayfa 287 - Koton KitapKitabı okudu
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.