Dino Buzzatiye göre kendisi yazarlığı hobi olarak yapan bir ressam. Ancak kamuoyuna göre o bir yazar ve resimleri de eh işte… Mesela biz de Leonardo Da Vinci’yi ressam olarak tanıyoruz çoğunlukla. Ancak o matematikçi, fizikçi, astronom, anatomist ve bir sürü şeydi. Bu kalıplara sokma ve öyle algılama muhtemelen çok daha kolay geliyor tarih yazıcılarına.
Buzzati kitabında hem bu ilginç durumu anlatmış hem de yaptığı resimlere hikayeler yazarak her iki yeteneğini de konuşturmuş. Aslına bakarsanız her iki tarafta da muhteşem değil bence Buzzati. Ama fikir itibariyle “resmedilmiş hikaye” olgusu çok güzel. Özellikle yeni başlayan amatör yazarların bir hikaye yazarken onu kafalarında resmetmeleri ve onun üzerinden yazmaları çok daha kolay olacak. Ben bunu sevdim. Kitap da akıp gidiyor.
“Manon Lescaut’yu okurdu, Nana’yı okurdu, İnsanın Esareti’ni okurdu, Profesör Unrat’ı okurdu, Kadın ve Kuklası’nı okurdu. Sonra da hepsinin hikâye olduğunu söyler ve hiçbirine inanmazdı.”
FIRÇANIN UCUNDAKİ HİKAYELER
Buzatti’nin tuvalinden çıkan renkler ve kaleminden dökülenler buluşup bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Öncesinde de Buzatti’yi daha iyi anlamak için birkaç sayfa mevcut. Buzatti’nin bazı resimli hikayelerine bayılırken bazılarını da anlayamadım, hoşuma gitmediler. Ama bazı sayfalar benim için gerçekten güzeldi.
Tatar Çölü, kitabını hâlâ okumak istiyorum. Onda İslama muhalif ne /neler var görmek istiyorum. Ancak bu kitabı asla ASLA önermem. Açık saçıklıktan öte ÇIPLAKLIK; cinsellikten öte sapıklık olarak tanımlıcam malum resimlerini. Ve hiç anlamıyorum çıplaklık nasıl sanat sayılıyor. İnsan ruhu, gönlü güzele çabuk adapte olurken, çarpıklık ve çirkinlikten çok çabuk yorulup, incinip uzaklaşıyor. İslamın temeline aykırılıklar içeren çıplaklık gibi halleri yansıtan resim ve heykelleri sanat eseri görmek bana göre çirkin bir yaklaşım! Ve esasen bir isyan gibi ahlak kurallarına. Dini yıkamıyoruz, bari bu kadarını yapalım der gibi…
Cinsellik gibi insani zaafları veya kadına karşı istismarı anlatmak için çıplaklığa gerek yok. Zira bu da, bu şekilde gündeme getirmek dahi BİR ÇEŞİT İSTİSMARDIR!
|kelime: ressam|
Buzzati’nin kitaplarının kapaklarına hayrandım ve bunların aslında kendi çizimleri olduğunu bilmiyordum. Bu kitap yazarın en büyük tutkusunun kelimeler değil çizgiler olduğunu kanıtlıyor. Resimlerin yanında yer alan küçük hikaye parçacıkları çok yönlü bir okuma sağlıyor.
Dino Buzzati gerçekten yakından tanımak istiyorsanız bu kitabı edinmelisiniz.
Farklı bir kitap, gerçekte kendini hep bir ressam olarak niteleyen Buzzati (bu yönü de hep yazarlığının arkasında kalmış) nin aslında yaptığı resimlerin anlatımı. Kısa kısa anlatılardan oluşan yazarın bu yönünü de merak edenler için, yazarın külliyatını tamamlamak isteyenler için almalarını tavsiye ederim ama böyle bir derdi olmayan biri için de almasına çok ta gerek olduğunu düşünmüyorum. Kesinlikle bir Tatar Çölü gibi değil ki aynı tarz da değil.
“Benim için resim sanatı hobi değil, bir meslektir; bana göre asıl hobi olan yazı yazmaktır. Ancak, yazı yazmak ve resim yapmak benim için özünde aynı şey. İster resim yapayım isterse yazı yazayım aynı amacın peşinden gidiyorum; hikayeler anlatmak.”
"Sorun şu ki, acımasız bir yanlış anlaşılmanın kurbanıyım. Ben, ne yazık ki gereğinden uzun bir süre boyunca hobi olarak yazarlık ve gazetecilik de yapmış bir ressamım.”
“Benim için resim sanatı bir hobi değil, bir meslektir; bana göre asıl hobi olan yazı yazmaktır. Ancak resim yapmak ve yazı yazmak benim için özünde aynı şey. İster resim yapayım isterse yazı yazayım aynı amacın peşinden gidiyorum: hikâyeler anlatmak.”
“Benim işim hikâyeler anlatmak, öyle değil mi? O hâlde bunlar da, bu gördükleriniz de,” ona tablolarımı gösteriyordum, “hikâye değil mi o zaman? Benim işim bu değil mi?” (“Geçiş İzni”)
Buzzati'nin tuvalinden çıkıp dünyamıza çarpan bir göktaşı... desem?
Kitap, her resme karşılık gelen, o resmi “tamamlayan” kısa ve birbirinden bağımsız anlatılardan oluşuyor. Buzzati genel olarak aşk, tutku, cinsellik gibi insani zaafları; yalnızlık, zamanın önüne geçilemez akışı ve ölüm karşısında duyulan korku, uzun bekleyişlerin ve belirsizliğin getirdiği tedirginlik, zorlu uğraşlar sonunda yaşanan hayal kırıklığı gibi evrensel duygu durumlarını konu edinirken, aynı zamanda bürokratların ikiyüzlü ahlak anlayışlarını, kadınları istismar edişlerini, gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olan şiddet olaylarını eleştirel bir gözle, ironiyi de dahil ederek işliyor. Bunun yanı sıra Buzzati’nin tüm yapıtlarında görülen gerçeküstü ve esrarengiz atmosfer, efsanevi olaylar, doğaüstü yaratıklar bu kitapta da var. Buzzati'nin romanları ve öyküleriyle daha önce tanışmış olan okurlar bu kitapta da tanıdık izlekler bulacaklar.
Ayrıca, Lorenzo Viganò’nun kaleme aldığı önsöz ve kitabın sonunda yer alan Buzzati’ye ait yazı sayesinde, yazarın resme olan tutkusunu, elli iki yıl boyunca kendisini gizlemesinin nedenlerini, aldığı eleştiri ve yorumları da öğrenme fırsatı buluyoruz.