Clive Barker'ın Galilee'si ilginç bir kitap. Barbarossalar ve Gearyler arasındaki kan davası ilginç ama keşke kitabın kapağında söylendiği gibi olup bitseydi olaylar. Kitabın ilk yarısı daha ilginç; çünkü Barbarossaların yaşamı anlatılıyor, ayrıca Gearylerin hikâyesi de anlatılıyor ve elbette kilit noktası olan Rachel'in hikâyesi de . Hikâyelerin çakışma noktaları , kitabın anlatıcısı Maddox'un öyküyü sürekli olarak kitabın kendisine çevirmesi, belli ki yazar üst üste, iç içe bir kaç hikâyeyi dolandırarak etkileyici bir karışım ortaya çıkarmış. Benim gibi hayatının yarısı kitap bırakarak geçmiş bir insanı 710 sayfa- hem de küçücük puntolarla yazılmış - bir kitabı okutmak da bir yazarın nadide başarılarından biri sayılmalı. Okuyabilmemi karakterlerin ilginçliğine, yazarın üslûbunun sıkıcı olmamasına, bir şekilde edebi bir dil tutturabilmesine, ilginç olayların akışına bağlıyorum. Ancak kitabın son 200 sayfası diyeyim, özellikle Charles'ın günlüğünden sonra, yani artık nihai olaylara varırken daha ilginç olması gerekirken bunu beceremediğini düşünüyorum. Bu yüzden 500 sayfa ilginç, arkası ise yokuş aşağı...neden? çünkü bu kadar çok karakterin olduğu, bu kadar katman katman olayların yaşandığı, geçmiş zaman-şimdiki zaman, kitaptaki kitabın zamanı arasında gelgitlerin yaşandığı bir eseri sona erdirmek de çok kolay olmasa gerek. Normalde yapmadığım bir şey ama 10 üzerinden not vermem gerekse bu kitaba 7 verirdim.