Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasındaki Yazar : Cengiz Dağcı

Abdulvahap Kara

Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasındaki Yazar : Cengiz Dağcı Sözleri ve Alıntıları

Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasındaki Yazar : Cengiz Dağcı sözleri ve alıntılarını, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasındaki Yazar : Cengiz Dağcı kitap alıntılarını, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasındaki Yazar : Cengiz Dağcı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yurdunu Kaybeden Adam romanında Tavlı, Roma'daki Türk elçiliğine müracaat etmektedir. Hem eserde ve hem de anılarında Londra ve Roma'daki elçilikler, konsolosluk olarak yer almaktadır. 1945-1947 yıllarında Türkiye'nin Avrupa'da bulunan elçilik ve konsolosluklarına Ankara'dan gönderilen talimatla, Türk asıllı Sovyet
Sayfa 124 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne savaş ilan etmesinden sonra Türk illerinden 50 yaşına kadar olan bütün erkekler silah altına alınmaya başladı. Sovyet yetkilileri, Türk aydınlarının özellikle askere alınmasına itina gösterdiler. İlmî kariyeri olanlar da askere alındılar. Çünkü, Stalin yönetimi, savaş sırasında aydınların halkı Moskova'ya karşı ayaklandırmasından endişe etmekteydi. Türk asıllı erler kısa bir eğitime tabi tutulup hemen ateş hattına sürdürülüyordu. Ertürk, Sovyet yönetiminin bununla Türk gençliğinin imhasını amaçladığını söylemektedir.
Sayfa 12 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Reklam
Kampta Yahudi olduğu anlaşılan esirler hemen öldürülüyordu. Bir Yahudi'nin tespitinde en büyük kanıt sünnetli olmasıydı. Almanlar başlangıçta sünnetli oldukları için Müslümanları da Yahudi zannettiler. Bundan dolayı birçok Müslüman esiri, Yahudi zannederek kurşuna dizdiler. (...)
Sayfa 47 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Esaret ve Nazi Kampları"Kitabı okudu
... Bunların sayısına gelince, araştırmacı Alexander Dallin, Alman resmi kayıtlarına göre Sovyet ordusundan savaş boyunca alınan esirlerin sayısının 5 milyon 162 bin olduğunu söylemektedir. Bu esirlerin büyük bir çoğunluğunu ise gayri Rus askerler oluşturmaktadır. Bunların 1.981.000'i esir kamplarının ağır şartlarında öldü. Nakiller sırasında ölenler ile kayıp olarak bildirilenleri hesaba kattığımızda bu sayı üç milyonun üstüne çıkmaktadır. Sağ kalanlardan 800 bin kadar esir lejyon projesinde kullanılmıştır. Carrel'ın, kamplarda 3 milyon esirin öldüğünü ve esirlerin çoğunluğunun gayri Ruslardan olduğunu söylediğini dikkate alırsak, en az bir milyon Türk kökenli askerin kamplarda ölmüş olduğunu varsayabiliriz.
Sayfa 129 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Mülteci Çilesi"Kitabı okudu
Araştırmacılar, 1943-1947 yılları arasında teslim edildikten sonra, Stalin'in emriyle öldürülen Sovyet savaş esirlerinin sayısının 500.000 ile 1.100.000 arasında olduğunu tahmin etmektedir.
Sayfa 119 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Almanlar kapıyı çalınca da Türkleri en önden savaşa sürdüler
Türk kökenlileri askere almamak Çarlık hükümetinin milli politikalarının temellerinden biriydi. Böylece, onların askeri ananeleri unutması hedefleniyordu. Çarlık idaresi I. Dünya Savaşı'nda Türk asıllı vatandaşlarını askere almak zorunda kaldı. O zaman bile onların askerliği ve silah kullanmayı öğrenmemesi için cephe gerisi hizmetlerde işçi olarak çalıştırılması kararlaştırıldı. Bu durum Türkistanlıların 1916 isyanına sebep teşkil etti. Çarlık döneminin bu politikası Sovyet döneminde de devam ettirildi. 1918'de Azerbaycan'da kurulan Milli Ordu ve subay okulları Kremlin tarafından lağvedildi. (...)
Sayfa 74 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Reklam
Yurdunu Kaybeden Adam romanında hasta ve yorgun olarak çekilen Alman askerlerini işaret eden bir Türkistan askeri "Bunlar bizi buraya kadar getirdiler, şimdi kendileri geri çekiliyorlar. Bu gidişle Rusya'ya karşı yalnız biz harp edeceğiz galiba." derken, bir diğeri ona "Öyleye benziyor... Onlar isterlerse Rusya ile sulh yapar. Ama bizim için başka yol yok. Harp etmekten başka ne yapabiliriz? Edeceğiz." diye karşılık veriyordu.
Sayfa 89 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Özgürlüklerini Bulmuş Esirler
Yerli halk her gün talimlerine şahit oldukları Türkistan askerlerini hem garipsiyor hem de korkuyordu. Türkistan kelimesinin ne anlama geldiğinden bile haberleri yoktu. Türkistanlıları Moğol zannediyorlardı. Sokakta oynayan çocuklar Türkistan askerlerini görünce, "Moğollar, Moğollar" diye bağırarak kaçıyorlardı. Ayrıca askerlerin üzerindeki Alman üniforması da Polonyalılara dehşet ve korku vermekteydi. Türkistan askerleri üniformalarıyla bu korkuyu gittikleri her yere taşıyor ve dört bir yana korku saçıyorlardı. Türkistan askerlerinin bir kısmı Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki savaşın kendilerinin savaşı olmadığının farkındaydı. Kendilerinin olmayan savaşın şiddetli rüzgârları nasılsa bir yerlerde onları bulmuş ve en korkunç kasırgaların içinden geçirerek buraya atmıştı. Burada onlara esir değilsiniz diyorlardı. Doğru, esir kamplarındaki gibi aç ve çıplak değillerdi. Ama ruhen esir olduklarını hissediyorlardı. Biz Beraber Geçtik Bu Yolu romanının kahramanı Tavlı ise, onlar için "özgürlüklerini bulmuş esirler" diyordu.
Sayfa 72 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Türkistan Lejyonerlerinin Faaliyetleri"Kitabı okudu
Savaşın sonunda, Dağcı için hatıraları yazıp bitirmek hayatının en önemli görevidir. Bunu ne pahasına olursa olsun tamamlamak azmindedir. Bu düşüncesini Yurdunu Kaybeden Adam romanında şu sözlerle belirtir: "... ben kendi dünyamda yaşarken onlar da benimle birlikte yaşamadılar. Yarın dünyamdan ayrılacağımı bilsem, birkaç yarım yamalak satırla Hatıralar'ı yazar ve bitirirdim." Korkunç Yıllar romanında da bunun için yaşamakta olduğunu şu satırlarla ifade eder: "Ölmüş kahramanların heykellerini ölüler değil, yaşayanlar yükseltirler. Onların ruhlarını içimden çıkarıp bir heykel hâline getirmek için ben hayatta kalmalıyım."
Sayfa 105 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Savaşın Romanı Yazılıyor"Kitabı okudu
Bir köye girdiklerinde, bazı bölüklerin doğuya bazı birliklerin batıya gittiğini gördüler. Batıya gidenlerin arasında pek çok yaralı da vardı. Dağcı bu askerleri görünce, 1941'de Almanlara esir düştüğü günleri hatırladı. O zamanlar bu askerler bir başkaydılar. Heybetliydiler. Sanki birkaç haftalık izinden faydalanarak Rusya'ya gelmişler ve hazır gelmişken Ruslarla harbe girişmişler gibi dinç ve sakindiler. Her birinin gözündeki ateş ve yarına güven belli oluyordu. Oysa şimdi, o askerler gitmiş, yerine sanki başkaları gelmişti. Kırık, donuk ve ümitsiz bu insanların o askerler olduğunu söylemek çok zordu. Yarınlara güvenleri kalmamıştı. Dünya hakimiyeti artık Almanlar için bir hayaldi.
Sayfa 88 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Reklam
Stalin 1940'a kadar ordunun en dirayetli generallerini imha etmişti. Bu yüzden Rus ordu kurmayları savaşmak istemiyordu. Bu sebeple savaşmadan teslim olan Sovyet subayları ve askerleri çoğunluktaydı. Almanlar iki ay içinde üç milyondan fazla asker ve subayı esir aldı. Tarihte hiçbir milletin ordusu düşmana bu kadar kısa zamanda bu kadar çok sayıda esir vermemiştir.
Sayfa 44 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Stalingrad yenilgisi haberinden kısa bir süre sonra, Türkistan taburunun Legionova'ya dönmesi emredildi. Türkistanlı askerler arasında, Türkistan'ın bağımsızlığı konuşulmaz oldu. Çünkü, Stalingrad yenilgisinden sonra Türkistan'a gidip istiklal için savaşmak hayal olmuştu. Ayrıca askerlerin bir kısmı artık Alman ordusuna hizmet etmek istemiyordu. Çünkü onlar nefret ettikleri Alman üniformasına vatanın kurtuluş mücadelesi uğruna katlanıyorlardı. O üniformanın vatanı kurtaramayacağı anlaşılınca, Türkistan lejyonundan firarlar çoğalmıştı.
Sayfa 91 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Bölük, Kuberle'de bir zamanlar mektep olan bir binaya yerleşti. İki hafta sonra, Stalingrad'da çarpışan Alman kuvvetlerinin Ruslara teslim olduğu haberi geldi. Haber Kuberle'yi zelzele gibi sarstı. Dağcı'ya göre, Almanlar savaşı Stalingrad'da kaybetmemişti. Yenilgi ondan çok önce başlamıştı. Almanya, Rusya'ya karşı kazandığı zaferi Ukrayna,
Sayfa 90 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Sovyetler Birliği, Alman esir kamplarındaki askerlerinin ağır durumuna seyirci kaldı. 29 Temmuz 1929 tarihli savaş esirleriyle ilgili Cenevre Antlaşması hükümlerinin esirlerin ağır şartlarının iyileştirilmesini talep etmek hakkını kullanmadı. Çünkü Sovyet yönetimi Almanlara esir düşen Sovyet askerlerini birer vatan haini olarak görmekteydi.
Sayfa 59 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Esaretten Kurtuluş ve Türkistan Lejyonu"Kitabı okudu
Lejyon birliklerine, gönüllü kıtalar deniyordu. Çünkü, savaş esirlerini, zorla kendi ordusuna karşı savaştırmak uluslararası anlaşmalara aykırıydı. Bu konuda Türkistan Lejyonunda üst kademe yöneticilik yapmış olan ünlü tarihçi Baymirza Hayit şunları söylemektedir: "Esirleri kendi devletleri aleyhine silahlandırmak uluslararası kaideye tersti. Bunun için esirlerden 'gönüllü' olduklarına dair iki nüsha imzalı yazı alınıyordu. Bunların bir nüshası Cenevre'ye gönderiliyor, bir nüshasını da kendi arşivlerinde saklıyorlardı. Bunlarda 'Gönüllü olarak Türkistan ordusunda Sovyetler'e karşı savaşmaya hazırım. Bunun için and içiyorum' diyorduk."
Sayfa 59 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Esaretten Kurtuluş ve Türkistan Lejyonu"Kitabı okudu
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.