Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gerçekçilik Savaşı

Attila İlhan

Gerçekçilik Savaşı Sözleri ve Alıntıları

Gerçekçilik Savaşı sözleri ve alıntılarını, Gerçekçilik Savaşı kitap alıntılarını, Gerçekçilik Savaşı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Herkesin yazdığını ve konuş­tuğunu, ‘olduğu gibi’ aktaran hikayeciyi, kimse dinle­mez.
insanlar böyledir zaten, kendilerine ait oldu mu, her şeye kuş kondururlar. sokakta bir herif, bir kadınla yatar, fuhuş olur; kibar bir yerde aynı şeye fuhuş değil aşk derler. her şey buna göre. ATİLLA İLHAN
Reklam
Demek ki, batılı olmaya özenişimizin birer deyimidir 'devrimlerimiz'. Batılılar gibi giyinirsek, batılılar gibi yaşarsak, batılılar gibi tatil yaparsak batılı olacağımızı sanıyorduk. Halbuki bu bizi öykünmeciliğe götürüyor, geniş halk yığınlarına sinmiyor, üstelik köklerimizden kopmamız tehlikesini ortaya çıkarıyordu.
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 44
Bir noktadan itibaren, özgürlük, sormak değil, bilmektir.
Sayfa 91
Avam içim edebiyat olmazmış. Ne hezeyan! Avam cehl içinde boğulsun, biz karşıdan seyrine bakalım öyle mi?
Sayfa 100
Kültürsüz Hikaye
Bir de aksini düşünelim. Sanatçının, düşünce sistemi yok. Bırak düşünce sistemini, herifçioğlu düşünmek zorunluluğunu kavramamış. Nereye varır bu? Bu sanatçı düşünmez, duyar. Düşünmediği bir fikir disiplini olmadığı için, fikirleri ya yoktur, teşekkül etmemiştir; ya da gazete, radyo malumatı, sohbet kırıntıları olarak vardır. Duygularını bunlara karıştırır, teknik yeteneğine göre bir şeyler yapar. Bu takdirde kendini tekrara, serseri bir gök taşı gibi, o etkiden bu etkiye yuvarlanıp gitmeye başlayacaktır. Sonunda düşeceği, muhakkak! İstediği kadar kendini 'büyük sanatçı' satmaya çalışsın. Zaman küt diye, yargısını verir
Reklam
Yanlış Ölçü Sorunu
Örnek: Özgürlüğü, en ilkel anlamıyla, serbestçe hareket etmek diye alıyorum. Bir denizde olduğunuzu düşünün. Altınızda bir sandal var. Bu denizde hareket etmekte hürsünüz. Aklınıza esen yöne gidebilirsiniz. Tutan yok, eden yok. Öyle mi? Bunu ancak ilkel, deniz hakkında hiçbir fikri olmayan bir kişi düşünebilir. Uygar bir insan iyice bilir ki, istediği yere gidebilmek için, rüzgarın yönlerinden yıldızların durumlarına, akıntılara ve nedenlerine kadar bir sürü şeyden anlamak lazımdır. Ancak bu bilgi, zorunlulukların kavranması, istediğin yere gitmek bahsinde seni özgür kılar. Özgürlük, bilmektir. Yoksa kendini özgür hareket ediyor sanır, sonra rüzgarların, akıntıların oyuncağı olursun. Boğulursun, belki de.
Toplumsal Bir Gerçekçilik
Mesele şu: Önce hikaye yazmaya karar verip, sonra memlekete bakmayacağız. Önce memlekete bakacağız, o bize hangi konuyu, nasıl işleyeceğimizi gösterecek. Başlangıçta hikaye fikri değil, memleket fikri var. Memleket, hikayecinin kaprisine bağlı yardımcı bir öge değil. Tersine, o gerçekten var olan, etkileyen, yaratıcı ortam! (...) İşte burada fikir disiplini dediğimiz şey, işe karışıyor. Neymiş o: Memleketimizi içinden. 'socialement' göreceğiz: toplumsal kuvvetleri, tarih alanında gelişmesini, ilişki ve çatışmalarını bileceğiz. Bu bilginin ışığında, toplumsal gelişmenin bilimsel çözümlenişi genel anlamıyla özümüzü; özel anlamıyla, onun devamlı olarak değişen ve yenileşen konularını, ardı ardına getirecek. Arkasından bu konuların estetik dökümü geliyor. Sanatçının zanaat ustalığı, burada işte. Konularını 'image'ler halinde, estetik senteze katabilmesinde! Hem de başarılı bir senteze. Ancak bu kapılar, bizi çıkmazdan çıkarır.
Kültürsüz Hikaye
Sanatçı, malum, söyleyecek sözü olan adamdır. Fakat söyleyeceği söz, kaleminin ucuna gökten inmez. Bu söz, bir özdür. Bu özün, belli bir disiplin içerisinde bulunması gerekir. Eğer sanatçı bu disiplini kurabilmişse, önemli bir adım atmıştır. Bu disiplin sanatçının kendisini sanatçı, çevresi ve bunların ilişkileri üzerinde düşünmesi, çalışması; giderek, söyleyeceği sözü ayarlaması demektir. Kendisini, çevresinin, toplumun ve doğanın etkilerine, gelişigüzel salıvermemesi demektir. Değil mi ki sanatçının işi, gelişi, yayılışı, yapılışı bakımından toplumsal; taş çatlasa, o da toplumsal bir sorumluluk taşıyor. Böyle bir sorumluluk taşıyınca da bir fikir disiplini, bir dünya görüşü ona şart. Sanatçının vatandaş sıfatını yadsıyabilir miyiz? Şu halde konuşabilmesi, her şeyden önce kafasının işlemesini, düşünmesini gerektirir. Ancak kafası disiplin içerisinde, bir yöntem tutarak işleyen bir sanatçı, durmadan söyleyecek söz bulabilir. Her söyleyeceği söz, önceki söylediklerinden, ancak bu şekilde daha yeni, daha ileri olabilir.
Toplumsal Bir Gerçekçilik
(...) Temelde toplumsal gerçek (memleket) var demiştik. Memleketin toplumsal ortamı değiştikçe, özün dengesi ve yönleri değişecek. Giderek olgular, durumlar, tipler ve ilişkileri, değişecek, yenileşecek! Bunlar yeni 'image'ler getirecekler. 'Image'lerin anlatılışlarından, yeni estetik bileşimler doğacak. Bu eserler, halk yığınlarını etkileyecek; bu etki, toplumsal gerçeğin (memleketin) gelişmesi yolunda, bilinçli bir iş görecek. İşte bu toplumsal gerçekçilik anlayışıdır ki, hikayemizi, sürüklendiği yavanlıktan kurtarabilir; hızla, memleket hayrına geliştirebilir.
Reklam
Toplumsal gerçekçilik, ülkemizin ve ulusumuzun bütün sorunlarını, toplumsal ve tarihsel bir görüş açısından bilimsel olarak görüp, en uygun ve en yeni estetik biçimler içerisinde yansıtmaya çalışan, bir sanat yöntemidir. Toplumsal gerçekçilik geçmiş çağlarımızın başarılı eserlerini koşulları içerisinde değerlendirmeyi ve bu eserlerden gereğince faydalanmayı; gerek halk edebiyatımızın, gerekse divan edebiyatımızın geleneğini iyice inceleyip anlamayı benimsediği; ulusal koşullarımıza en uygun sanat bileşimini vermeyi düşündüğü için Millî; Sanatın toplumsal bir amacı olduğuna ve amacın Mustafa Kemal'in tanımladığı anlamda 'memleketin ve milletin gerçek saadet ve imarına çalışmak' olduğuna inandığı için Milliyetçi; Alaturka ve Osmanlı geleneğinin terkedilerek, ulusal koşullar içerisinde batılı sanata ait estetik kavramların geliştirilmesine çalıştığı ve Türk sanatının Batı estetiği içinde bir değer olabilmesini amaç edindiği için Batılı; Memleketin ve milletinin gerçek saadet ve imarına çalışmanın ancak toplumsal bir platform ve programla girişilecek toplumsal eylemlerle gerçekleşebileceğine ve bunda ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren işçiler, köylüler, yoksul şehirliler ve aydınlara büyük işler düşeceğine ve bu yolda sanatın yol gösterici bir görev olduğuna inandığı için Toplumsal; Toplumsal gerçekler ne kadar acı ve ne kadar yıkıcı olursa olsun olsun, ulusumuzun ve ülkemizin mutlu geleceğine inandığı için iyimser ve aydınlık bir sanat tutumudur.
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 86
Biz (batılı olmalıyız) dedik mi, bu batılı ulusların topluluğuna girmeliyiz demiş oluyoruz. Bunun için tıpkı onlar gibi, ulus köklerimizi kaybetmeden, Batı uygarlığının yöntemleri ile ulusal uygarlık bileşimimizi yapmamız gerekti. Kişiliğimizi, gelişimimizi, tarihsel köklerimizi, yadsımayacaktık; tam tersine koruyacak, yeni koşulların getireceği
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 44
Marx ve Engels meğerse sanat alanında tutarlı bir kuram geliştirmemişler. Üstelik SSCB'de uygulanan 'parti sanatı' sosyalizmin babalarından, çok Rus gerçeğine, Lunaçarskiy'le Jdanov'un 'istidlal ve tefsirlerine' dayanıyor.
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 8
Yanlış Ölçü Sorunu
Sanatın özellikleri kadar, onun toplumsal gelişme ve nedenleriyle ilişkilerini bilmeyen edebiyatçı, istediğince kendini özgür sansın; özgürlüğü, denizdeki ilk insanın özgürlüğünden farklı değildir. Bu bakımdan, özgürlük adına, sanatçıyı bireysel estetik anlayışların dar çerçevesine iten eleştirmeci, onu gerçekte bilincinden koparıyor, toplumsal akışların ortasından serseri bir hale getiriyor. Oysa sanatın toplumsal özelliklerini tanıyan, edebiyatın gelişmesini toplumsal olarak açıklayan, toplumsal estetik tutumlu eleştirmeci, bilginin verdiği özgürlüğe götürüyor sanatçıyı. Onun güvenliğine ve rahatlığına.
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.