"Çünkü bir savaşta kaybeden bir taraf varsa o da merhametli davranan, karşısındakine acıyan taraftır.
Kaybeden olmak istemiyordum artık.
Kaybetmeyi göze alamazdım.
Elimde kalan tek şey yalnızlıkken, neyi kaybetmekten korktuğumu bilmiyordum."
diyerek başlıyoruz birinci kitabın sonundan sonra.
Heyecanı ve gerilimi çok yüksek bir kitaptı. İlk iki yüz sayfayı tek oturuşta bitirdim, kitabı elimden bırakamadım. İlk kitap karakterleri tanıma, olayları öğrenme tarzında geçse de çok samimi bir ortam olduğu için eğlenerek okumuştum. Ama bu kitap birinci kitabın sonunda öğrendiğimiz gerçeklerden sonra biraz daha ciddi bir atmosfere büründü, gerilim biraz daha arttı. Karakterimize atılan mailler de olayları çözmemizde hiç de yardımcı olmuyor.
Bu kitaba dair en sevdiğim şeyler; diğer kitaba göre daha heyecanlı ve sürükleyici olması, Göktuğ ‘u daha çok görmemiz (ilk iki yüz sayfada özellikle), mektupçunun attığı mailler (kurduğu cümleler çok kalbime dokundu ama kimliğini öğrendiğimde biraz hayal kırıklığına uğradım), Umut ‘un öğrendiği gerçeklere rağmen dik durmaya çalışması yani karakter gelişimi de diyebiliriz (yine de verdiği bazı kararlar beni çileden çıkarttı) ve o inanılmaz sonu…
Sonunda ortaya çıkan gerçeği tahmin etmiş olsam da sonunun böyle olmasını kesinlikle beklemiyordum. Eğlence unsuru arka plana atılmış olsa da diğer göre daha keyifle okudum.
Keyifli okumalar…
"Eğer söndürülmesi gerekiyorsa güneşin, acıma söndür. Çünkü o acımaz, yakar seni."