Denemeyici filozof sananlar da var, filozof değil diye çıkışanlar da var ona. Denemeci üzerindeki bu tasarım karşıtlığı, kolay kolay yadsınamayan bir şeyi, felsefe ile denemeci arasındaki alış - verişi açığa vuruyor. Anlaşılan kaypak bir sınır aradaki, denemeci de bu sınırın iki yanında birden dolaşıyor. Bir bakıma, felsefe denemecinin ortaya koyduğu. Denemeleri çoğumuzda hayranlık uyandıran Petrarca'yı, Erasmus'u, Unamuno'yu filozof saymamak için dar bir felsefe anlayışına kapanmış olmak gerekir. Bu yazarların her denemesi, bir yaşama felsefesini dile getirmekte.
Nietzsche bir aforizma yazarıdır. Özsözlerle konuşur. Birbirinden bağımsız tektek tümceler, ya da kafaya çivi gibi saplanan kısa kısa tümce öbekleri ortaya koyar. Bazan da, birçok canalıcı durumda dizelerle dışlaştırır yaşama görüşlerini.
Bence yaşamanın kendisi büyüyüp artma için, sürüp gitme için, kuvvetlerin birikmesi için, güç elde etmek için bir içgüdüdür; nerde güç istemi yoksa orda düşme vardır.
Yalnızca halk dehasının değil, heryerde ozanların sık sık başvurduğu bir benzetme sözcüğüdür ev. Danimarkanın, İskandinavyanın eski ozanları, havaya hava demiyor kuşların evi ya da yellerin evi diyorlardı; denizse martıların evi idi onlar için. İstanbulda Divan yazarları, Anadoluda saz ozanları dönüp dolaşıp bir konuk evine, misafirhaneye benzetirler yeryüzünü - yaşarken kısa bir süre konakladığımız yer. Ölünce n'olur, peki insan? Ozanların çoğuna göre, esenlik evi'ne, cennete gider. Ozan
soluğuna kulağı tıkalı olmayan kimseler, sevilen ölülerden toprak dünyasından temiz eve göçtü diye sözederler.