Merhabalar efendim Abrakadabra
Bu aşkın anahtarı seçilmiş bana
Elimde eli kızınızın yiğitçe
Hiç yanar mı boşuna aşkın ateşi
Taşsın mı bu ateş sönsün mü yoksa
"Sen ölürsen" diyordu, "o kadar çok ağlarım ki, artık kimseler avutamaz beni." Benimle çok mutlu olduğuna inan veriyordu bana; birlikte olmamızdan daha büyük bir mutluluk yoktu kendisi için. Yoksulluktan kurtulamasak da, güzel güzel anlaşıyorduk ya. O beni seviyor, ben de çılgınca seviyordum onu.
"Sen ölürsen" diyordu, "o kadar çok ağlarım ki, artık kimseler avutamaz beni." Benimle çok mutlu olduğuna inan veriyordu bana; birlikte olmamızdan daha büyük bir mutluluk yoktu kendisi için. Yoksulluktan kurtulamasak da, güzel güzel anlaşıyorduk ya. O beni seviyor, ben de çılgınca seviyordum onu.
Çok beğeniyordum Dostoyevski'yi, bu gerçekti; ama bununla birlikte, o öfkeli hali, o barut gibi birden patlamaları yok mu, hele bir de hastalığı; işte bunlar zihnimde bir araya geliverince korkmaya başlıyordum, bir ürküntü duyuyordum.
Sonra, yaşamındaki üç olasılık üzerinde durduk. Neydi bunlar? Ya, çekip Doğu ülkelerinden birine gidecekti; ya, evlenecekti; ya da, bir rulet kumarcısı olacaktı.
Bunlardan birini seçmesi gerekiyorsa, evlenmesinin en iyisi olacağını söyledim.
(...)
"Peki," dedi Dostoyevski, "söyler misiniz bana, zeki bir kadını mı, yoksa yürekli ve yiğit bir kadını mı seçmeliyim?"
Zeki bir kadınla evlenmesini önerdim.
"Hayır." dedi. "Evlenecek olursam; beni sevmesi için yürekli, yiğit bir kadını seçeceğim."