Ev araç gereçleri satan markette birkaç bir şeyler aldım.. market arabası çamurlu idi.. görevli birinden bir poşet istedim.. sağolsun getirdi.. aldiklarimi poşete koyup market arabasına koydum.. kasada kasiyerin ilk sözü: poşeti nerden aldınız? Ödemesi yapıldı mı? .. gel de gıcık olma.. sanki 25 kuruş ile zengin olacaklar..
Komite merkezinde tanzim olunan planın Ermenilere ve Kürtlere ait olan kısmı mevki-i tatbike kondu. Ermeniler katliam edildiler. Kürdistan'ın muhtelif yerlerinden, plan mucebince [gereğince], Kürtlerin tehcirine ve müteaddit kafilelerin [pek çok kafilenin] garptaki Türk vilayetlerine sevkine başlandı.
Ermeni tehciri esnasında taktile [katliama] alışmış olan muhafız kuvvetler bu alışkanlığı bazen Kürtler üzerinde de tatbik ettiler. Fikir adeta umumileşmişti.
O tarihte Nuri Paşa ordusuyla Bakü'de bulunuyordum. Ordu menzil karargah kumandanı idim. Karargah tabldotunda her gün 30-40 zabit bulunurdu. Türk Ocakları'nda terbiye almış olan birçok zabitlerden defaat ile [defalarca] aynen şu sözleri işittim:
"Gelirken Zu'ları bitirdik, dönüşte nöbet Lo'larındır". Zu ile Ermenileri Lo ile de Kürtleri kastediyorlardı.
Burada bir vaka zikredeceğim: Umumi harp [Dünya Savaşı] başlamıştı, cepheye sevk olunmazdan evvel ihtiyat-ı zabit namzetleri talimgahının son devresinde muallim takım zabiti idim. Devre nihayetinde takımında bulunan efendilerin derece-i ehliyetlerine [yeterlilik derecelerine] nazaran rütbelerini gösterir listeyi tanzim ederek, bölük kumandanına vermiştim. Hararetli bir Türk Ocağı mensubu olan bölük kumandanı listeye bir göz gezdirdikten sonra hiddetle listeyi masanın üzerine attı ve bana "Bu nasıl liste! Arabı, Çorabı, Kürdü A sınıfına yazmışsın" dedi. A sınıfı aliyyülala [en yüksek] derecede zabit namzedi [adayı] demekti. Bugün millet meclisinizde aza olan bölük kumandanının nokta-i nazarınca [görüşüne göre] bir adamın künyesinde Halep, Şam veya Harput, Diyarbekir'in bulunması iyi numara almasına bile mani teşkil eylemeliydi.
Evet işte satranç oynar iken benim yaptığım hak tanıma davranışımı örnek aldın evladım sonrasında sen de hak tanıdın hamlede ve bir adım ötesinde hak isteme davranışı sergiledin.. fakat ben sana bu noktada bir sınır çizdim.. şu an iki düşüncem var: hak tanıma ile otomatik gelişen hak arama davranışına engel oluşum,ikincisi ise bunun satranç oyunu olup yani oynadığımız oyun bazında düşünürsek oyun kurallarına aykırı oluşu..
Bunu bilincaltimiza attık gitti..
Nazik Disiplin hemen okuyup bitiremeyişim kötü.. bir sürü iş güç.. neyse ki bu kitap ile aramıza giren işler de hep yavrum yuvam ile ilgili.. seni seviyorum
İttihat ve Terakki’nin başı Enver Paşa! 42 yaşında hayata veda eden bir adam. Hikâyesinde Yok Yok savaş, aşk, gözyaşı, intikam, hırs, şehvet, özlem, kıskançlık ve çok derin bir yalnızlık..
Sürgün yıllarında Naciye Sultan’a yazdığı 400 kadar mektubu var.Müthiş bir derinlik, müthiş bir entelektüel birikim, bitmez tükenmez bir hasret ve cephelerden kır çiçekleri toplayıp mektupların içine koyacak kadar da büyük bir romantizm.
Aralarında dağlar, yollar, düşmanlar ve kurşunlar olsa da devlerin aşkı büyüktü: Enver Paşa ile Naciye Sultan.
Enver Paşa ve Naciye Sultan’ın hayatları çoğunlukla vuslatın hasretiyle sürmüştü. İki aşık Enver Bey’in Türkistan dağlarında şehit olmasına kadar defalarca birbirinden ayrı düşmüştü.
"Sevgili melek! Bugün çadırımın üzerinde sabah dolaşırken topladığım bir ilkbahar lalesini takdim ediyorum. Artık günde böylece cicime naçiz bir çiçek takdim edeceğim. Umarım ki Berlin demetlerine tercih edersin. Seni öpe öpe rüzgârlı, berrak, yıldızlı bu gecede, mehtapta senin güzel gözlerini araştırarak çekildim. Hava çok soğuk, üstümü yarım örten kürkümün altında titriyorum. Âh! Ne olur senin yanında olsam, sarılsaydım. Yavrularımı öp. Hüda'ya emanet olun ruhum"
Ütü yapmak ve özellikle yavrumun ekoseli pantolonu ve tişörtlerini sevgiyle katlayıp dolapta yerlerine koymak.. yanında enstrümantal müzik dinlemek.. yorulmadan bir saat geçmiş.. biraz da
Şu dünyada ve ahirette güzel olan ne varsa aile,eve dair hepsi..
Evlerimiz cennetten bahçeler olarak bu dünyada bize hediye edildi..
Çok şükür yüce Allah'a.. bugün ev temizliği günü..
Tabiat ana hem zalim, hem lütufkârdır. O, ne sever, ne de acır. O, yalnız kendi kanununa uyar. Soğuk dondurur. Sıcak yakar. Fırtına dalları kırar, gövdeleri devirir. Hasarat hakkını ister. Adına "çiftliğim" dediğim şu bir avuç varlık, adına tabiat kanunları dediğimiz o haşarı kudretin elinde savrulur durur. Ama insan denilen yaratık, yılmaz ve toprak ana her seferinde emreder:
— Yeniden başla!
Her gelen afet karşısında sizin hakkınız, sadece bir anlık acı bir tebessümden ibarettir. Güler, geçer ve yeniden başlarsınız.
Kaybettim deme, geri verdim de! diye söze başladı Sonra: Hayat, bir ziyafetten başka bir şey değildir. Yemek ne kadar sürmüşse, ziyafet orada biter. Kolun bu sofrada nereye kadar uzanmışsa, nasibin o kadardır.