Bir öğretmen düşünün, sürgüne gönderilmiş bir öğretmen. Düşünün ki yazmış olduklarım yüzünüze tokat gibi çarpsın. Kendini zavallı bir yolcu olarak, bir kazazade olarak nitelendiren.. Başkalarını ve kendisini öğrenmeye çalışan. Birlikte yaşadığı insanların dilini anmayan.. " Tanrım ben bu insanların dilinden ne zaman anlayacağım. " diyen. Kanayan yaraların fotoğrafını çeken, satılan kızların fotoğraflarını çeken, ölen bebelerin ( ölmeden, ölürken ve öldükten sonra ), bitlerin ve ellerin fotoğrafını çeken.. Sadece yalnızlığın, türkülerin, ağıtların ve çaresizliğin fotoğrafını çekemeyen bir öğretmen düşünün.. Ah pir köyü ah ! Doğunun küskün yüzü, ne zaman güneş doğar üstüne ?