Bir gencin baskı hatası nedeniyle bölümleri karışmış, daha doğrusu içine başka kitaplardan bölümler karışmış bir kitabı okuma deneyimiyle başlayan hikaye, kitabın orjinal metninin peşine düşülmesiyle ve bu süreçte keşfedilecek 8-10 farklı romanın, bu romanlardan pasajların eşliğinde devam ediyor.
En azından ben böyle anladım diyeyim :) Yazarın üslubuna herhangi bir eleştirim yok, fakat hikayenin içine giremedim. Pek benlik bir kitap değilmiş.
Hani kimi insan kısa romanları daha bir tercih eder, kimi de konular ve yazar sağlam olduktan sonra varsın uzun olsun, hatta mümkünse uzun olsun der ya, --garip bir yerden girdim kabul, bakalım toparlayabilecek miyim-- ben bunlardan ikinci gruba girerim çünkü daha verimli bulurum. Şöyle ki; kitap kısa da olsa, uzun da olsa, başlangıçtaki o “kitapla tanışma” evresi üç aşağı beş yukarı aynıdır. Kitap uzun olursa, tanışma sonrasında salt keyiften oluşan daha uzun bir okuma deneyimi seni bekler. İşte bu açıdan bakınca, Calvino’nun bu romanında kitap ilerliyor ama ben hep yeni bir kitaba başlıyormuşum gibi hissettim. Gerçekte de kurgu o şekilde zaten, kitaba hiç alışamıyorsunuz, hep yeni bir kitap, yeni başlangıçlar karşılıyor sizi ("Groundhog Day" diye bir film vardı, kasaba sakinleri hep aynı güne uyanıyorlardı, aklıma o geldi, onun gibi bir şeyden bahsediyorum). Dolayısıyla bana uğraş dolu geldi, olan biteni kavramakta/yakalamakta zorlandım. Karışık gibi oldu ama umarım anlatabildim.
Uzun lafın kısası, Calvino güzel, deneyselliğe de bayılırım, ama bu denemeyi pek tutmadım.