It was the best of times, it was the worst of times. It was the age of wisdom, it was the age of foolishness. ..... It was the season of Light, it was the season of Darkness. It was the spring of Hope, it was the winter of despair...
Gece vakti büyük bir şehre girdiğimde karanlıkta kümelenmiş bütün o evlerin her birinin içlerinde kendi sırlarını barındırdıklarını düşünürüm, her bir evin her bir odasında ayrı bir sır vardır ve bunların içlerinde çarpan her bir yürek de hemen yanı başındaki yüreğin bile bilmediği ayrı bir sır taşır içinde!
Sokakta da dükkanda da, sefil görünümlü, kir pas içinde, küme küme aylak insan vardı, ama çaresizliklerinin üzerine artık bariz bir güçlü olma duygusu taht kurmuş gibiydi. En rezil kafanın üzerine çarpık çurpuk oturtulmuş en yırtık pırtık takkenin bile verdiği mesaj şuydu: ''Bu takkeyi takan ben, hayatta kalmanın beni ne kadar zorlayacağını biliyorum; ama acaba sen, bu takkeyi takan kişinin senin hayatını artık ne kadar kolayca mahvedebileceğini görebiliyor musun?'' Daha önce hep işsiz kalmış olan her bir sıska kol için artık iş hazırdı; dilediği gibi vurabilirdi. Örgü ören kadınların parmakları acımasızdı, onlar da parçalamayı öğrenmişlerdi artık...