İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası Sözleri ve Alıntıları
İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası sözleri ve alıntılarını, İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası kitap alıntılarını, İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kehribar sürtme sonucu statik elektrikle yüklendiği ve elektriksel olaylarla ilişkilendirildiğinden... "elektrik" terimi bi bağlamda Yunanca kehribar anlamına gelen "elektra/elektrum/elektron" sözcüklerinden türemiştir.
Fransa'da eczacıların ilaçlarına koydukları ve köken belirleyen etiketlerin içinde, eğer ilacın hammaddesinin Türkiye kökenli olduğu belirtilmişse, bu onun tedavi edici niteliğinin yeterli güvencesi sayılmaktaydı.
"Yüz boyası, koku, takma diş, takma göğüs ve kalça, topuklu ayakkabı kullanarak koca bulan tüm kadınların evliliği, kocası şikayetçi olduğunda, yasa karşısında hükümsüzdür. Bu suçu işleyenler göz boyamacılıkla suçlanacaktır."
Rusya'da mumya tozunun ilaç olarak kullanımının, ünlü romancı Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910) tarafından "gelişmeyi sağlayıcı ilaç" olarak propagandası yapılmıştı.
Astrolojik otacılar, bitkileri, zodyakın farklı işaretleriyle ilişkilendirmișlerdi. Onlar bedenin çeşitli kısımları üzerinde egemen olan işaret ve gezegeni belirleyip aynı astrolojik işareti taşıyan bitkiyi tanımlamak suretiyle özel hastalıkları tedaviye girişmişlerdi.
Mısır, Yunan ve Roma makyaj, macun ve pudra sanatının, günümüz kozmetik sanayisi ürünleri karşısında belirgin bir zararlı yanı vardı: Makyaj sandığında yer alan ve gerçekte modaya uymak amacıyla insanların yüz, göz, ağız ve diğer beden kısımlarına sürdükleri bu maddeler, kısmen cildi tahriş edici bir özelliğe sahipti. Meleksi bir soyluluğun simgesi olarak solgun göstermek üzere yüze sürülen kurşun beyazı (üstübeç, bazik kurşun karbonat), yanak ruju olarak kırmızı fosfor, zincifre (civa sülfür) temelli dudak boyası, orpiment'ten (arsenik trisülfür) göz boyası, antimon sülfürden sürme, gözlerin parlamasını sağlamak için zehirli madde içeren güzelavratotu özü vb. şeklinde uzayıp giden bu liste, adeta zehir dolabından hazırlanmış bir reçete idi.
“Farmasi” sözcüğünün kökeni, genelde Yunanca “pharmakon” (hem ilaç hem de zehir anlamına gelir ve ilaçla zehir arasındaki ince sınırı işaret eder) sözcüğüne yakıştırılır.
Paracelsus, tedavi konulu "signatur" öğretisini biçimlendirmesiyle ünlenmiştir. Bu öğretinin kapsamı:
-Tedavide kullanılan malzeme ile insan organı arasındaki benzerlik,
-Yüz şekli ve davranış olarak insan ile özel bir hayvan arasındaki benzerlik,
-Kullanılacak drog ile hastalık belirtileri arasındaki benzerlik
...
*Supreme Mysteries of Natura
sabun, Roma’daki Sapo Tepesi’nde rastlantıyla keşfedilmiştir. Tapınaklarda yakılarak kurban edilen hayvanların aşağıya akan yağları ile karışan odun külleri, Tiber Nehri’ne sürüklenirmiş. Bir süre sonra burada çamaşır yıkayan kadınlar, bu kaygan maddenin karıştığı suyla yıkadıkları çamaşırların daha kolay temizlendiğini görmüşler. Roma’lı tarihçi Yaşlı Plinius, sabunun ilk olarak keçi yağının odun külüyle kaynatılarak elde edilmiş olduğunu söyler.
Trient Konsili’nden ortaya çıkan ve 1545-1563 döneminde uygulanan genel banyo ve yıkanma yasağı sonucunda Fransa’da insanlar, “kir kokusunu” örtmek üzere ivedi olarak esans kullanmaya yönlendirilmiş; bu arada misk ve ambere “antibakteriyel” niteliği bile yakıştırılmıştır. Parfümün zafer kazanmasıyla parfümcülük mesleği de bir daha birleşmemek üzere eczacılıktan kesin olarak ayrılmıştır. Bundan sonra da uçucu yağlar, artık ilaç olarak değil de yalnızca ve bilinçli şekilde koku maddesi olarak kullanılmıştır. Böylelikle de Ortaçağ’ın “balsam” kavramı yerine “parfüm” kavramı kullanılır olmuştur.
HayyKitap - G. Hammer, Geschichte der ätherischen Öle und Terpene bis 1881 unter Berücksichtigung des industriellen Einsatzes, Inst. für Geschichte der Naturwiss., Münih (2000).
Türkiye’de Cumhuriyet’in ilânından sonra 1933 Üniversite Reformu ile İstanbul’daki Eczacı Mektebi, önce Fen Fakültesi’ne ve tekrar Tıp Fakültesi’ne (1942) bağlı olarak çalışmıştır. 1960’ta Türkiye’nin ilk eczacılık fakültesi olan Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin kuruluşuna kadar Türkiye’de eczacılık eğitimi yalnızca İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak yapılmış ve 1962’de İstanbul’daki Eczacılık Okulu, Eczacılık Fakültesi’ne dönüştürülmüştür. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı Eczacılık Yüksek Okulu 1968 yılında açılmış ve 1971’de fakülteye dönüştürülerek Türkiye’nin üçüncü eczacılık fakültesi olmuştur.