Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tarih Devrim Sosyalizm Işığında - Bütün Eserleri:52

İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş Japonya

Hikmet Kıvılcımlı

İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş Japonya Sözleri ve Alıntıları

İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş Japonya sözleri ve alıntılarını, İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş Japonya kitap alıntılarını, İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş Japonya en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dünyanın bütün öteki barbarları; hep içine düşürüldükleri medeniyet denizinde boğuldular.
Gerçek sosyal devrim: Birkaç kişinin veya bir zümrenin eseri olmak şöyle dursun, en belli başlı bir büyük sosyal sınıfın bile, toptan ve bilinçli davransa dahi, tek başına kalırsa başarabileceği bir iş değildir. Sosyal devrim: Bir toplumdaki bütün sosyal sınıfların hep birden içine girdikleri dönemcil krizle doğar. Bu basit ve en az yüzyıldan beri açıklanmış hakikat, bütün çok yanlılığıyla ele alınmadıkça, "Japon Mucizesi" üzerine yapılacak iddialar, birbirini tutmaz yakıştırmalar olur.
Reklam
"Tanrının aslanı"
İslamlığın büyük kurucusu Hazreti Muhammed'e en yakın akraba halef "Tanrının Aslanı" Ali idi: Muaviye zamanı bezirganlığı Suriye Valiliğine konar konmaz, Ali'yi öldürttü, çocuklarım Kerbela'da (bütün Yakındoğu Medeniyetlerinin beşiği Irak toprağında) inanılmaz bir itsellikle kılıçtan geçirtti.
Sayfa 90 - Sosyal İnsan YayınlarıKitabı okudu
Dr. Magel'in bulduğu bir atasözü der ki: "İyi bir samuray olmak için, insanın damarlarında yarı yarıya kara kan bulunmalıdır." (E.P, s. 502)
Batı Avrupa İnsanları, barbarlıktan kurtulup da Avrupa'daki antika medeniyet yıkıntıları üzerinde modern kapitalizmi kurdular kuralı; Avrupa'nın coğrafya ve tarih üretici güçleri bakımından belirlendirdikleri bölgelerde yaşayan (ekonomi-dil-zihniyet) birlikli kümeleşmelere Millet adını verdiler. Kapitalizmden önceki toplumlarda en geniş birlik Ümmet idi. Hangi (ekonomi-dil-zihniyet)ten olursa olsun aynı inancı benimseyen toplum insanlarına ümmet deniyordu. Kapitalizm ilk defa Avrupa'da, aynı Hristiyan inancı benimsedikleri halde, (ekonomi-dil-zihniyet) bakımından farklı topluluklara, ayrı milletlere böldü. Demek, bir ülkede MİLLET'ten konu açmak orada kapitalizmin geliştiğini gösterir. Kapitalizm bulunmayan bir yerde millet aramak saçmalıktır.
3) Tarihsel determinizm yok: Modern dünyada bütün geri kalmış ülkeler, önce sömürge ve yarı sömürge durumuna girdiler. Ondan sonra, dünya işçi sınıfının modern sosyalist devrimlerinden yararlanarak, kendi milli kurtuluşlarını gerçekleştirmek zorunda kaldılar. Bütünüyle Amerika(Birleşik Amerika Ülkeleri de içinde) devletleri, bütünüyle Afrika ve bütünüyle Asya ülkeleri, hep ilkin sömürge yahut yarı sömürge oluş prosesini geçirmek zorunda kaldılar. Japonya, sömürgeleşmeksizin doğrudan doğruya bir bağımsız kapitalizm düzenini kurabildi. Çin, Hind, Çinhindi hatta Kore vb. ülkeler, kapitalizm ile temas eder etmez yarı veya tam sömürgeleştiler. Japonya kapitalizme geçti.
Reklam
Güneş tanrıçası İzanagi'den, güneş tanrıçası Ameterasu ile kızgın erkek tanrı Susa-Neo dünyaya geldi. Bu geliş ilk Japon toplumunun, aşağı barbarlık konağında egemen olan anahanlık düzeninde yaşadığını gösteriyor. Çünkü toplum gibi tanrılık da ana hukuku kurallarınca gelişiyor.
Bezirgan sınıfı, Japonya'da doğmuş ve ekonomi temeline el atmıştı. Ondan sonra Japon toplumunun bütün üst yapısı: Sosyal sınıfları-aile teşkilatı-politikası-ahlakı-dini-edebiyatı o sınıfın eğilimlerine göre yönelecekti.
Şu var ki, 17. Yüzyıl Japon toplumuyla, Batı kapitalizmi (tıpkı Osmanlı Toplumu gibi) gerek ekonomik ve gerek sosyal bakımdan tam: "Kırk yıl bir kazanda kaynasalar, çervişi çervişine karışmayacak" denilen tipte iki ayrı ve zıt dünya idi
Hikmet Kıvılcımlı'nın Tarih Tezi, Barbarlığın (Sınıfsız Toplumun), bu Tarihsel Devrimlerde, daha doğrusu insanlığın gelişim sürecinde, nasıl bir rol oynadığını ve insanlığın, sınıflı toplum bataklığında çürüyüp tümden yok olmasını nasıl engellediğini gözler önüne serer.
Reklam
Türkiye'de Fransız kapitalizminin papaz okulları ve "Galatasaray", Amerikan ve İngiliz kapitalizminin "kolejleri", Alman, Avusturya özel okulları; Türkiye'deki varlıklı sınıfların çocuklarını batılı ahlak ve alışkanlıklarıyla yetiştirip, Türkiye'yi kapitalizmin top ateşi altına aldı. Bu usul daha çok bu sosyal sınıfın, Türkiye'de kapitalist komprador burjuva sınıfının geliştirtmesi ölçüsünde kendisini gösteren bir tedbirdi. Japonya'da sosyal sınıflar yoktu. Türkiye üst tabakası, hâlâ yabancı mürebbilerle çocuk yetiştirirler. Tacitus'un anlattığı gibi İngiliz klan şeflerinin çocukları nasıl Roma terbiye ve telkinleri altında evcilleştirildiyse tıpkı öyle Japon klan şeflerinin çocukları da Kore ve Çin mürebbileri elinde medenileştirme tımarına uğratıldılar. Klan şeflerinin kendileri ise çocuklarından saf çocuktular.
Sayfa 56 - Sosyal İnsan YayınlarıKitabı okudu
60 yıl gibi kısa bir süre içinde, Japon toplum toprakları, Osmanlı dirlik düzeninde görülen dirlikçilerin derebeylikleşmesine uğramıştır. Osmanlıda dirlikçilere "sahib-ül arz" deniyordu. Gerçekte bütün yetkileri toprak gelirini toplayıp, savaş zamanı hizmete koşmaktı. Osmanlı dirlikçilerinin başında bir tek efendi vardı: Padişah. Din ve dünya yetkisi: Saltanat ve hilafet padişahındı. Bu kadar muazzam ölçüde merkezileşmiş idarede bile dirlikler, "sepetlenmek" sonucuna vardı. Japonya'nın dirlikçileri: Buşiler idi. Yukarıda anlatılanlara göre Buşilerin üstünde Jitolar, onların da üstünde Şugolar olacaktı. Osmanlı ile kıyaslarsak: Jitoları "beyler" (miran); Şugoları "beylerbeyi" (mirmiran)ler sayabiliriz. Japonya'da hepsinin üstünde bir çeşit bağımsız ve laik kumandan Şogun bulunuyordu. Şogun'u sadrazama benzetebiliriz. Ana konularda Şogun, Tenno'nun tasvibini alır. Şugo ve Jitolarla, (kan teşkilatları dışında), ilk idare taksimat taslağını yapmak için Şugon Tenno'dan izin alması gerekiyordu. Çünkü, laik yürütüm işlerinde, sadrazamdan çok daha bağımsızdır. Tenno, bir bakıma padişahtır. Bildiğimiz halife gibi, ruhların padişahıdır. Dünya saltanatını kendi rızasıyla, Şoguna bırakmış gibidir. Daha doğrusu bırakmış değil bırakmak zorun da kalmıştır. Her yüzyılda bir, laik idareyi ele geçirmek için ileri atılmak zorunda kalır.
Haddine mi düşmüş, bütün bir milletin kendisine temel yaptığı kişi mülkiyetini herhangi bir savaş kabadayısı bir vuruşta herkesin elinden alıp kendi adamlarına dağıtabilsin? Burada, dağıtabiliyor.
Japonya'nın geniş memleket insanlığı, ilkel sosyalizm çağının ekonomik ve sosyal şartları içinde yaşıyordu. Bir avuç üst tabakanın Asya kara kıtasının savaş tekniğini benimsemeye çalışarak, antika bezirgan medeniyet siyasetini, Çin yazısını, dilini, Çin anayasası ve kanunlarını, bir çeşit sosyal politika demek olan Hint Budizm'ini Japonya'ya aktarmaları: Japonya'da bezirgan medeniyetinin doğuşunu derinlere indiremedi. Kabuğun kabuğu üstünde bir debelenme haline getirdi. Türkiye'nin son 2-3 yüzyıldır bütün "değişiklik" çabaları, nasıl hep "batılılaşmak" lafının açıkladığı gibi dışarıdan taklitçilik olmuşsa; Japonya'nın 1208 yıllık bütün "medenileşme" çabaları hep bir başka çeşit "batılılaşmak" oldu.
Japonya'da ikili iktidar
Milli mücadele Türkiye'sinde, birisi istanbul'a "saray"ın çevresine toplanmış "Payitaht" kabinesi, ötekisi Ankara "Büyük Millet Meclisi" unvanını kullanan milli hükümet olmak üzere iki idare ikiliği vardı. Japonya'da da, tıpkı öyle bir diyarşi (çifte hükümet) sahneye çıktı. Kamakura Çağı, Japon toplumu üzerinde, Tenno'nun "hilafet" gibi, sırf manevi iktidarına karşı Şogunun maddi iktidarının açılış çağı oldu. Bu açılış çağı, eski saray kabinesi demek olan Fujiwara Kanının yüce silahlı güçlerinin en büyük güdücüsü: Aynuların fatihi Yoritomo, resmen Tennoca Şogun tayin edildiği gün, Kamakura çağı başladı. Ancak, Japonya, Türkiye değildi. 1192 yılı, 1919 yılından 727 yıl erkendi. Onun için Japon olayları büsbütün başka karakteristikler gösterdi. Türkiye'deki dört yıl yerine, Japonya'da 1192'den 1868'e kadar 676 yıl, bir türlü iki taraftan biri (ya Tenno ya da Şogun) ortadan kesince kalkmaksızın yürüyüp gitti. Bu gidişin ekonomik ve sosyal işleyişi, ne kadar karışık ve batıp çıkmalar içinde olursa olsun, ne bir bulmaca ne de bir mucize değildir. Mustafa Kemal'in dört yılda kesip attığı kör düğüm, Japonya'da 700 yıla yakın süre bitmedi. Bitemedi.
Sayfa 73 - Sosyal İnsan YayınlarıKitabı okudu
20 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.