Eğer panikle bazı şeyler yaptırırsa, kahraman olursunuz. Başka tür olursa korkak olursunuz. Mesele bundan ibaretti. Herkes kaybeder fark kazanan yavaş yavaş kaybeder
Aslında hiç bir kahvenin tadı, kokusu kadar güzel değildir - bu da, beklentiyle gerçekleşme arasındaki büyük farkı ifade etmek için kullanılabilecek en uygun metafordur.
Aralık duran penceremden bu ilkel çiftleşme şarkısının apaçık sözlerini dinlerken, bütün bu bayağılık ve aptallk beni tiksindiriyordu. Ne de olsa, ben gevrek zekâya sahip, on bir yaşında bir çocuktum, salyası aka aka birbirinin kasığını koklayıp duran bu köpeklerse yeni yetmeydi ... yani benden çok aşağıdaydılar ... dünyalar vardı aramızda, kültürler vardı, sonsuzluklar vardi. Bir tek şeyden emindim: ben bir iki yaş büyüdüğümde, hiçbir şey beni böylesine
gurursuz bir davranışa itemeyecek, kızların çevresinde köpekler gibi koklar duruma düşüremeyecekti. Ama tabii yanılıyordum.
Oradan ayrılırken içimden iyi insanlar aslında kötü insanlardan daha fazla sorun yaratıyor
çünkü onlara karşı mücadele bile edemiyorsun, diye düşünüyordum.
P.S. 5'in öğretmenleri arasında disiplin sağlamakta zorluk çekmeyen bir tek Bayan Cox'tu. Sınıfta rahatça dolaşmamıza bile izin
verirdi. Oysa diğer öğretmenler, bu hareketliliklerden akınlar, belki ayaklanmalar doğacağından korkarlardı. Bayan Cox birdenbire bize ayağa kalkmamızı, sıralarımızdan çıkmamızı emrederdi. Ne zaman kafasına eserse. Biraz hareketin, biraz 'serbest dansın' bize iyi geleceğine ne zaman inanırsa, piyanoya geçer, bir ezgi çalar, o ezgiyle dans etmemizi isterdi. Kişiliğinin ağırlığı ve yoğunluğu, sınıfı dehşete düşürür, doğru dürüst davranmamızı sağlardı. Sınıfın en arka sıralarına yerleşip öylece oturan büyük çocuklar bile, Bayan Cox'un onlara pırıl pırıl gülümseyip çıngıraklı sesiyle, "Dik durun, baylar!Dik lütfen!" demesiyle hemen emre uyarlardı. Doğrulup dikleşirlerdi ama bunu yaparken de biraz isteksizmiş gibi davranır, 'sert adam' imajını bozmamaya çalışırlardı.
Ama ben bağırmayı sürdürdüm. Annem ölüyordu,aspirine ihtiyacı vardı, ölüyordu, aspirine ihtiyacı vardı, ölüyordu!Sokaktan geçenler durup camdan içeriye bakmaya başladılar. Beyaz ceketli adam, eczacı kadına bir șeyler fısıldadı, kadın elime bir sișe aspirin tutușturup bana hemen gitmemi söyledi. Git ve bir daha da gelme, dedi. Para bile istemedi. Elimde Bengal ve aspirinle eve kadar koştum. Birkaç yıl boyunca çok işime yarayacak bir ders öğrenmiştim. Kısmen kontrol altında tutulabilen bir öfkeyi kullanmak 238 in biraz ilerisindeki P.S. 5'e kaydolduğumda da beni zorba çocuklardan koruyacaktı.