Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney

Yılmaz Güney

En Yeni İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney Sözleri ve Alıntıları

En Yeni İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney sözleri ve alıntılarını, en yeni İnsan, Militan ve Sanatçı Yılmaz Güney kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Köleci toplumda köleleri kırbaçla, mızrakla, kılıçla, kesici ve dürtücü aletlerle, zincirlerle yönetenlerin yerini, modern köleci toplumda, çağdaş silahlara sahip olan ücretli emeğin kullanıcıları almıştır. Ordu bir şiddet aracı değil midir? Polis, cezaevleri, yargı organları, işkence evleri, idam sehpaları, işten çıkarmalar, açlıkla tehdit, pahalılık, siyasi şantaj vb. maddi- manevi şiddet araçları değil midir? Bizzat burjuva- feodal devlet aygıtı, şiddet araç ve kurumlarının toplamı ve merkezileşmesi değil midir? Bütün bunlar burjuvazinin sömürücü, kan emici düzenini ayakta tutmak için çaba göstermiyorlar mı? Faşist çeteler halka kan ve ateş kusarken, kitle katliamları düzenlerken, otobüsleri, minibüsleri kurşunlar, evleri basarlarken, şiddeti kim adına yaygınlaştırıyorlar? Ve bu şiddetin planlayıcıları, yönetici ve yönlendiricileri, en aşağılık demagojilerle meclislerde, radyolarda, TV' de, alanlarda, her yerde, halkın kafasını bulandırmaya çalışan parti liderleri ve onları destekleyen sermaye mihrakları değil midir? Anayasa' nın dediği doğruysa, yani devlet yönetimi, bir sınıfın, zümrenin eline teslim edilmezse, bunlar neden sömürücüler adına devlet yönetimini ellerinde tutmaktadırlar ve halka baskı uygulamaktadırlar? Ve neden, onlar da, emekçi kitlelere ve devrimcilere uygulanan baskılarla, yasaklarla karşı karşıya değildirler?
Güney yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Köleci toplumda köleleri kırbaçla, mızrakla, kılıçla, kesici ve dürtücü aletlerle, zincirlerle yönetenlerin yerini, modern köleci toplumda, çağdaş silahlara sahip olan ücretli emeğin kullanıcıları almıştır. Ordu bir şiddet aracı değil midir? Polis, cezaevleri, yargı organları, işkence evleri, idam sehpaları, işten çıkarmalar, açlıkla tehdit, pahalılık, siyasi şantaj vb. maddi- manevi şiddet araçları değil midir? Bizzat burjuva- feodal devlet aygıtı, şiddet araç ve kurumlarının toplamı ve merkezileşmesi değil midir? Bütün bunlar burjuvazinin sömürücü, kan emici düzenini ayakta tutmak için çaba göstermiyorlar mı? Faşist çeteler halka kan ve ateş kusarken, kitle katliamları düzenlerken, otobüsleri, minibüsleri kurşunlar, evleri basarlarken, şiddeti kim adına yaygınlaştırıyorlar? Ve bu şiddetin planlayıcıları, yönetici ve yönlendiricileri, en aşağılık demagojilerle meclislerde, radyolarda, TV' de, alanlarda, her yerde, halkın kafasını bulandırmaya çalışan parti liderleri ve onları destekleyen sermaye mihrakları değil midir? Anayasa' nın dediği doğruysa, yani devlet yönetimi, bir sınıfın, zümrenin eline teslim edilmezse, bunlar neden sömürücüler adına devlet yönetimini ellerinde tutmaktadırlar ve halka baskı uygulamaktadırlar? Ve neden, onlar da, emekçi kitlelere ve devrimcilere uygulanan baskılarla, yasaklarla karşı karşıya değildirler?
Sayfa 185 - Güney Yayınları 4.Basım
On Üç Dergisi Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri Yazısı
<< Paran oldukça severim seni. Hoş, parlak çocuksun. İyisin de ama; senin güzelliğin, iyiliğin benim işimi görmez. Ben; sennen; onnan yatmazsam aç kalırım. Sen bennen yatmazsan da olur. Hizmetçi kız var evde. Onu sıkıştırırsın. Gördüm geçen gün. Kalçaları falan dolgun. Baban bulmuştur diye düşündüm. O da olmazsa ellerin var. Gençsin. Kimse ayıplamaz. >>
Sayfa 159 - Güney Yayınları 4.Basım
Çünkü insanlar genellikle şöyle bir duyguya sahiptirler. Hayatlarının bir döneminde beyaz bir deftere başlamak isterler. Okul ödevinde böyle olabilir. Herhangi bir iş tasarımında böyle olabilir. Fakat hayat hiçbir zaman beyaz bir defter değil. Bu anlamda benim hayatımda karalanmış, çizilmiş, eksi konulmuş hatta kimi yerlerine yanlış diye yazılmış bir defter. Bundan sonra da benim defterim hiçbir zaman bembeyaz bir defter olmayacaktır. Yani gayet düzenli, düzgün, dört başı mamur bir defter olmayacaktır. Bundan sonraki hayatım içerisinde de yine zikzaklar olacaktır. Olmamasına gayret edeceğim fakat elde olan bir mesele değil.
Sayfa 133 - Güney Yayınları 4.Basım
Gerçekte sosyalizm ile gündemde bulunan sosyalizm birbiriyle taban tabana zıt. Yani Sovyetler Birliği' ndeki sosyalizm, Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalizm bunlar, esas itibarıyla benim düşündüğüm şeylerin dışında. Çin de dahil bu söylediklerime. Sovyetler Birliği, çok daha önce Çin ise Mao Zedung' un ölümünden sonra, çok belirgin bir biçimde sosyalizm yönünden ayrıldılar. Bu nedenle ben Türkiye için bu modellerin hiçbirini önüme koymuyorum, Türkiye için düşündüğüm şey yakın bir gelecekte gerçekten burjuva demokrasisi. Türkiye' nin esas itibariyle yakın gelecekte burjuva demokrasisine ihtiyacı var, yani sınıf ve tabakaların rahatlıkla örgütlenebileceği, firiklerini rahatlıkla söyleyebileceği, bütün siyasi partilerin rahatlıkla kurulabileceği, işçilerin kendi haklarını koruyabileceği ve yine buna bağlı olarak azınlıkların üzerinden milli baskının kalkacağı bir Türkiye.
Sayfa 129 - Güney Yayınları 4.Basım
Reklam
Hakim Cinayeti
... 1974' te cezaevinden çıktıktan sonra bir filme başladım.Arkadaş' tı. Filmi bitirdim ve Adana' ya gittim. Adana' da tarım işçilerinin özellikle Kürt işçilerin Çukurova' daki hayatını filme alacaktım. O ara bana el altından ulaştırılan haberlerde bu işe girmemem, başımı yeniden derde sokmamam önerildi. Bu esas olarak MİT' ten gelen bir çeşit tehdit idi. Ben bu filmi yapmakta kararlı bir tutum gösterdim. Ve bunun karşılığında belli şeyler bekliyordum. Yani filmin, durdurulması, komplolarla, bir takım tezgahlarla yarıda bırakılması gibi şeyler bekliyordum. Bu konuda da çok tedbirliydim. Ve bunun için de şehirlerden biraz uzakta bir kıyı kasabasında ekibimle beraber bir lokantada - birçok gazete gazino falan diyor, gazino değil küçük bir lokantada - oranın hakimi olduğunu daha sonra öğrendiğimiz adamın gelmesi, orada bir takım kışkırtıcı olaylara girmesi bir kavgaya yol açtı, bu kavga içerisinde hakimin öldürülme olayı oldu. Gerek Türkiye' de gerek dünya kamuoyuna yansıdığı gibi Hakim' i benim öldürdüğüm konusunda iddialar öne sürüldü. Orada bulunan benim arkadaşım dışındaki görgü tanıklarından kırk kişiden otuz dokuz kişinin söyledikleri ile bir kişinin söyledikleri arasında fark var. Hakimin karısı bile esas itibarıyla daha sonra yaptığı açıklamada bu işi açıklamak gerektiğini fakat korktuğunu belirtti. Ve olay sırasında daha sonra öldürülen yeğenimin yaptığı olay bana mal edildi. Ve ben bundan 19 yıl hapse mahkum oldum.
Sayfa 126 - Güney Yayınları 4.Basım
<< Kapitalistler kendilerini asacakları ipi bile satarlar>> der Lenin. Büyük para kazanacağını bilsin parayı verir ve şöyle düşünür; nasıl olsa filmle devrim olmayacağına göre…
Sayfa 91 - Güney Yayınları 4.Basım
Anladım ki, o günler, mahkumların kendi yetiştirdikleri bazı şeylere bile el sürmeleri yasaktı. Bu nasıl bir korkuydu ki, insanları bu denli sarsıyordu. Oysa bu arkadaş, bildiğim kadarıyla İran - Türkiye sınırında kaçakçılık yapan biriydi. Uzun bir süre dağlarda kaçak gezmişti. Ölümü göze alarak sınırları geçen adam, şimdi, bir demet kırmızı turpu merkeze kadar götüremiyordu.İşte bu, insanın içine kadar işlemiş baskının ifadesiydi. Bir demet kırmızı turp götürmekten korkan arkadaş benim için bir hikaye hazinesiydi. Seyit Ali Fırat' a temel olan hikayeleri bu arkadaştan derledim.
Sayfa 73 - Güney Yayınları 4.Basım
Her ülkenin cezaevleri, bir açıdan o ülkenin aynasıdır da. Oralarda, toplumsal, ekonomik, siyasal, ruhsal nedenlerin bir araya getirdiği insanlar, iradelerinden bağımsız olarak bir arada yaşarlar. Cezaevi gerçeği, her ülkenin kendi gerçeğini bir parçasıdır. Objektif bir gözle bu gerçeğe yaklaşmak, bu gerçeği sinemalaştırmak, sansür koşullarımızı, elimizdeki sanatsal - tekniksel insan malzemesini, mali olanaklarımız hesaba katınca mümkün değildi. Yapamazdık, yazdıklarımız kağıt üzerinde kalmaya mahkumdu. O halde akılcı bir seçme yapmak, olabilirliği seçerek, sansür duvarına takılmayacak bir tasarıdan yola çıkmak gerekiyordu. Böylesi bir tutum, özgürce yaratıcı çalışmayı bir bakıma rafa kaldırmak, ödün vermekti. Gelgelelim başka çaremiz yoktu.
Sayfa 70 - Güney Yayınları 4.Basım
Reklam
Yoksul köylüler içinde doğup büyümek özellikle de ezilen bir ulusun, Kürt ulusunun bir parçası olmak görüşlerimi etkiledi. Ve bu etki beni bir şeyler aramaya itti.
Sanat, bir çeşit yabancılaştırma eylemidir. Kökünü hayattan, gücünü ve etkinliğini ise hayata hesap sormaktan, meydan okumaktan alır..
Eğer bir ülkede açık biçimde sınıf mücadelesi yürütülmüyorsa, yapılan şeylerin sözün, yazının, demokratik eylemin karşısına, zor getiriliyorsa, burda yapılması gereken şey, zorun örgütlenmesidir.
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.