Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben, evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep..
Senin korkuların, benim inceliğim
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
Ne kapanan kapılar,
Ne yıldız kayması gecede,
Ne ceplerde tren tarifesi,
Ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
Kadın parmaklarını birbirine doladı çözdü, doladı çözdü... Sevişmenin hemen ardından, insanın bütün damarlarını dolduran o bulantıya benzer pişmanlığa ne demeli peki, dedi. Bıçak gibi gülümsedi başucundaki adam. Bedenin doğası ile toplumun ahlâkı arasında soluk almanın ete kemiğe bürünmüş zorluğuydu. Içine günah karışmamış bir sevinç gösterebilir misin, dedi.
Kimsenin yağmuru seyretmediği bir dünyada, yıldızları sevmenin yalnızlığı ile her gün biraz daha geri çekildim.
Üstüme örttüğüm yorgan, yüreğimdeki serçenin küçücük ürkek kanatlarıydı..
Bir kirlenmeden korumak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim.
Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı..
"Sevmeyi özledim biliyor musunuz?
Kayıtsız şartsız bir gülüşü.
Olur olmaz yerde ağzıma bir öpücüğün konmasını.
Bir doğruya sevinmekten çok bir saçmalığa gülümseyebilen hoşgörüyü.
“Nerede kaldın” ayazını değil, “Hoşgeldin” iyiliğini."