“Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. Yenilen herkesin boğuntusuydu kaybolduğum uzaklık, yüzün her bulutlandığında.”
Bir kirlenmeden korumak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim.
Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı..
"Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım."
Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben, evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep..
Kadın parmaklarını birbirine doladı çözdü, doladı çözdü... Sevişmenin hemen ardından, insanın bütün damarlarını dolduran o bulantıya benzer pişmanlığa ne demeli peki, dedi. Bıçak gibi gülümsedi başucundaki adam. Bedenin doğası ile toplumun ahlâkı arasında soluk almanın ete kemiğe bürünmüş zorluğuydu. Içine günah karışmamış bir sevinç gösterebilir misin, dedi.
"Kimsenin yağmuru seyretmediği bir dünyada, yıldızları sevmenin yalnızlığı ile her gün biraz daha geri çekildim.
Üstüme örttüğüm yorgan, yüreğimdeki serçenin küçücük ürkek kanatlarıydı.”