Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Felsefesi Tarihi

Macit Fahri

İslam Felsefesi Tarihi Sözleri ve Alıntıları

İslam Felsefesi Tarihi sözleri ve alıntılarını, İslam Felsefesi Tarihi kitap alıntılarını, İslam Felsefesi Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mu’tezililer zati ve fiili sıfatlar arasında bir ayrım yaptılar. Ezeli sıfatlar anlayışını reddetmeleriyle uygunluk içinde bir çoğu, Allah’dan ayrı olmaları şartıyla bu sıfatların ezeliliğini içine alacak dereceye varan semantik bir itirafta bulundular. Hayat, kudret ve ilim gibi zati sıfatlar öyle sıfatlardır ki, Allah’ın bunların zıtlarıyla tavsif edilemeyeceğini ileri sürdüler. Şöyle ki, hayy (diri), kadir ve alim olan Allah için ölü, aciz ve cahil demek caiz değildir. Sevgi, irade, cömertlik, rahmet, kelam, adalet ve yaratma gibi fiili sıfatlar ise Allah hakkında tasdik ya da inkar edilebilirler. Objeleri ile muayyen bir irtibat içinde olan ikinci gruptaki sıfatlar bizim Allah anlayışımız için elzem değildirler, ne de, birinci gruptaki sıfatlar gibi, ezeli olarak Allah’a aittirler fakat sadece ârizi ya da hadistirler. ?
Sayfa 85
Eş’ariye göre, Ebu’l Huzeyl ve tarafları, insandan neşet eden fiillerin; keyfiyetini bildiği fiiller ve keyfiyetini bilmedikleri olmak üzere iki bölüme ayrılabileceğine inanıyorlardı. Okun uçması ya da iki katı nesnenin çarpışmasının yol açtığı ses, birinciye; haz, açlık, bilgi, koku vb. de, ikinciye birer örnektir. O, insanın keyfiyetini bildiği fiillerin haklı olarak yaratıcısı olduğunu söylerken, onun müşahade edemeyeceği fiillerin Allah’a atfedilmesi gerektiğini savunuyordu.
Sayfa 73
Reklam
Kindî, Kur’ân’daki “Yıldızlar ve ağaçlar secde ederler.” ayetini yorumlarken bu “üstün varlıklar”ın hayat ve akıl sahibi olmaları gerektiğini söyler. Çünkü alemdeki olma ve bozulmanın yakın illetleri olarak bu semavi cisimler, Allah tarafından yoktan yaratılan her canlı varlıklara, onlara uygun olan “canlı cisim sureti” verirler. ?
Sayfa 108
Nazzam, sırasıyla Allah’ın bir nesnenin yaratılmasına yahut meydana gelmesini istemesinin, onu yaratması yahut meydana getirmesi; O’nun bir insanın bir şey yapmasını istemesinin ona bu yolda emretmesi; ve O’nun gelecekte bazı hadiselerin olmasını istemesinin, onların gelecekteki hadiseler olduğunu bilmesi demek olduğunu öne sürmüştür.
Sayfa 86
Muammer b. Abbad
Bir cisim muayyen bir arazı ya kabul eder, ya etmez. Birinci halde renk tab’an ona aiitir ve onun fiilindendir. Zira tab’an bir şeye ait olan şeyin başka bir failin fiili olduğu söylenemez, ikinci halde, Allah çimdi renklendirmeye kararlaştırabilir velakin cisim tabiatından olmayan rengi alabilir. Sonuç olarak, dolaylı olması yani kendi arazlarını tab’an meydana getiren cismin adilliği vasıtasıyla olması müstesna, Allah’ın arazları yarattığı söylenemez. Muammer’i bu tab fikrini, mantıki sonucuna kadar izlemeye götüren saik, açıkça dünyadaki kötülüğün sorumluluğundan tamamen Allah’ı tenzih etme arzusu idi. “İnsan” ona göre, “bedenden ayrı bir cevheridir; güç, insiyatif ve bilgi sahibidir; hareket, sükûn, gelişme yahut mekandan beridir, görülmez, dokunulmaz ve idrak edilemezdir”; zaman ve mekandan azadedir ve görevi yalnızca bedenin bekçiliğidir. ?
Sayfa 76
Mu’tezile, Allah’ın akla aykırı bir şey emredemeyeceğini yahut yarattıklarının iyiliğini hiç düşünmeksizin bir şey yapamayacağını ileri sürmüştür; zira bu, bir ölçüde O’nun adalet ve hikmetin tehlikeye sokacaktır. Muhddislerin tersine, bu ahlaki rasyonelistler, sırf O Allah olduğu için, bütün adalet ve doğruluk hükümlerini çiğneyebilen suçsuzu cezalandırabilen ve imkansızı talep edebilen Kadir-i Mutlak bir ilahlık anlayışına razı olamazlardı. Dünyada insanın serbestçe hareket etmeye kadir olduğuna inanmaları bununka alakalıydı.
Sayfa 73
Reklam
Farabiye göre, Aristo, yalnızca insanla diğer hayvanların ortak oldukları tabii (fizik) proseslerin ya da fonksiyonların insanın mahiyetinden sayılamayacağını ve aklın onun farklı kılan ayırıcı prensip olduğunu; aklın insanın mahiyetine ait olan nefesle aynı kapasitede, nefsin diğer kuvvetleriyle birlikte gaye ilkesi olarak bir arada bulunduğunu belirtir. Ancak, insanın kemalini (yahut entelechia) gösteren akıl sadece nesnelerin kavranılır (makul) suretlerini kazanan aklın ameliyesine tabii olan nefsin bir kuvvetidir. Sonuncu seviyede akıl fiil haline gelmiştir ve bütün önceki merhalelerin (organizmanın tabii hayatı ve onun diğer tabii fonksiyonları) kendisine hizmet ettiği son kemal mertebesine ulaşmıştır.
Sayfa 139
Filozof şu dört şeyi veya soruyu araştırır:”Var mıdır? Nedir? Nasıldır? ve Niçin? ya da varlık, cins (yahut nev’i), fasl ve eşyanın gâî sebebi. Böylece kim maddeyi bilirse cinsi, sureti bilirse nev’i -ki aynı zamanda faslı da içine alır- bilmiş olur, madde, suret ve mütemmim sebep bilindiği zaman tanım ve eo ipso tanımlamanın hakikati de bilinir. ?
Sayfa 97
İbni Sina tarafından İlk hareket, kevn ve fesad âlemindeki diğer yaratıcı olmayan hareket şekilerinden farklı olarak yaratıcı (ibdaî) diye tarif edilir.
İlk yaratılan şey varlıktır.
Liber de Causis Varlığı Akılla Bir arasında yerleştirir, “ilk yaratılan şey Varlıktır, çünkü o his, Nefs ve aklın üstündedir.” Bu sebeple en şümullü yaratık olan Varlık (vücûd), kendisinden doğrudan sadır olduğu Bir’e yakınlığından dolayı da en yüksek ve en tam varlıktır.
Sayfa 51
Reklam
Yanlışlıkla Aristo’ya nispet edilen Theologia
İslam’ın felsefesi düşüncesi üzerinde en kat’i tesiri olan Grek eseri, zannedilebileceği gibi Aristo’nun nazari düşünce sahasındaki en büyük eseri, yani gördüğümüz üzere, dokuzuncu asrın ortaları gibi oldukça erken bir devrede Arapça’ya geçme imkanı bulmuş olan Metaphysica’sı değildi. Dahası, yanlışlıkla Aristo’ya nispet edilen ve Grek yazarı bilinmeyen Thelogia idi.
Sayfa 43
Kesin olan şu ki, ilmi ve felsefi eserlerin tercüme edilmesi işi ciddi bir şekilde Abbasiler dönemine, ve özellikle “fıkıh sahasında mütehassıs, felsefe ve astronomiye düşkün” olduğu söylenen el-Mansur’un saltanatına kadar başlamadı.
Sayfa 30
Bir ve Akıl zaman ve hareketin üstünde oldukları halde, Bir tarafından Akıl vasıtasıyla meydana getirilen Nefs esasen hareket ve zamanın ilkesidir, “İlk küreyi ve keza bütün tabii küreleri hareket ettirir ve aynı zamanda kürenin hareketinin ve Tabiat’ın faaliyetinin sebebidir.” Akli alemin muhitinde bulunan Nefs “hareket etmeyen akli varlıklar alemi” ile “hareket eden hissi varlıklar” alemi arasında köprü vazifesi görür. Hissi varlıklar Nefs’te külli örnekler ya da eşyanın suretleri olarak bulundukları için Nefsin onların “surî” (formel) sebebi olduğu söylenebilir. Ve yine Nefs onların hareketinin ilkesi olması hasebiyle onun, bunları “fail sebebi” olduğu da söylenebilir. (Liber de Causis)
Sayfa 52
Suretlerin mahali
Aklî özlerin yahut suretlerin mahalli nedir diye sorulursa, müellifin cevabı onun, tamamen suretlerin mahalli olarak tavsif edilen İlk Akıl olduğu şeklindedir. “Bütün eşya” diyor müellif, “ilk Akıl’da bulunur, çünkü ilk Fail (Bir) bu ilk eserini (Akıl) birçok sureti ihtiva edecek şekilde ve bu suretlerden her birini de kendisine tekabül eden bütün cüz’i nesneleri ihtiva edecek şekilde yapmıştır.” (Theologia)
Sayfa 49
Theologia’nın müellifine göre, nefsin kötü kaderi onun, “yüksek” akıl objeleri yerine, “bayağı” duyu objeleriyle meşgul olmasına bağlıdır.
Sayfa 49
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.