Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İslam Felsefesi Tarihi

Macit Fahri

Sayfa Sayısına Göre İslam Felsefesi Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre İslam Felsefesi Tarihi sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre İslam Felsefesi Tarihi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İslam’ın kendi sınırları içinde tartışma, yedinci yüzyılın ortalarında ilahi adalet ve insanın sorumluluğu meseleleri çevresinde başladı. Otoriteler, ilk kelamcılardan bir grubun, cüz’i irade ve kader meselesinin tartışmasıyla meşgul olduğunu ve genellikle ortaya atılan ilk büyük mesele olarak bunu kabul edildiğini haber verirler. Bu düşünce çizgisini sürdüren Mu’tezile, bir yandan ferdin hürriyetini kabul etti, diğer yandan Allah’ın adaletini tasdik etti. Ve tabii olarak, her ne kadar görüşlerini Kur’an’dan iktibaslarla destekledilerse de genel eğilimleri, bu düşüncelerinin desteklenmesinde tamamen ahlaki ve rasyonel karakterli delillere ulaşmaktı.
Sayfa 16
İslam’da felsefe ve kelamın gelişmesi, sekizinci yüzyılın ortalarında Abbasilerin ayaklanması ile irtibatlıdır. Bu dönemde ilim ve felsefeye olan alaka o derece arttı ki, ilmi ve felsefi eserler artık ferdi çaba ve insiyatif meselesi olmaktan çıktı. Çok geçmeden devlet onun yükselmesinde etkin rol oynadı ve bu etkinliğin entelektüel akisleri çok önemli boyutlar kazandı. Felsefi tartışma yahut araştırmalardan doğan kelami bölünmeler bütün İslam cemiyetini üzdü. Halifeler, bir kelami görüşü diğer görüşe karşı tutmakta ve siyasi sebeplerle o görüşe bağlanılmasını istemekteydiler. Ve tabii bunun kaçınılmaz sonucu, kelamın çok geçmeden siyasetin hizmetine girmesiydi. Netice olarak düşünce ve vicdan hürriyeti ciddi bir şekilde tehlikeye girdi. Şüphesiz, bu gelişmenin asli sebebi, İslam’da ilke ile yasa, maddi alanda manevi olan arasındaki mevcut; yakın, karşılıklı ilişki (korelasyon) dir. Ancak böyle bir gelişme, yabancı fikirlerin meydan okumasını ve akidenin bağlarından kurtulmayı gerektiriyordu. Bu görev tamamen Grek fikirlerinin ve Grek entelektüel merak ruhunun girişiyle yerine getirildi ki bu, İslam’ın anlaşılması için son derece önem ifade eden çift kutuplu bir tepkiye yol açtı. Grek düşüncesinin girişinin sebep olduğu en köklü ihtilaf, ciddi bir şekilde, vahiy bilgisini felsefi düşüncenin kontrolüne sunmaya çalışan ilerici unsurla, kendini, küfür ya da muhtemelen yabancı olması hasebiyle felsefeden tamamen uzak tutan muhafazakar unsur arasındaydı.
Sayfa 17
Reklam
Sekizinci asrın sonlarında kelami münakaşalar öyle bir sofistikasyon noktasına ulaşmıştı ki, artık eski silahlar, o esnada devlet otoritesinin desteğini alan Sünniliğin müdafaası için kafi değildi.
Sayfa 19
Arapça kaynaklardaki bir rivayete göre, mantık tetkikleri Farabi’ye kadar burhan ve sofistik delillerin bünyelerinde sakıncalar barındırmaları sebebiyle Birinci Analitik’den öteye gitmemiştir.
Sayfa 26
Kesin olan şu ki, ilmi ve felsefi eserlerin tercüme edilmesi işi ciddi bir şekilde Abbasiler dönemine, ve özellikle “fıkıh sahasında mütehassıs, felsefe ve astronomiye düşkün” olduğu söylenen el-Mansur’un saltanatına kadar başlamadı.
Sayfa 30
Yanlışlıkla Aristo’ya nispet edilen Theologia
İslam’ın felsefesi düşüncesi üzerinde en kat’i tesiri olan Grek eseri, zannedilebileceği gibi Aristo’nun nazari düşünce sahasındaki en büyük eseri, yani gördüğümüz üzere, dokuzuncu asrın ortaları gibi oldukça erken bir devrede Arapça’ya geçme imkanı bulmuş olan Metaphysica’sı değildi. Dahası, yanlışlıkla Aristo’ya nispet edilen ve Grek yazarı bilinmeyen Thelogia idi.
Sayfa 43
Reklam
Theologia’nın girişi
“İlahi mahiyeti müzakere etmek ve onun ilk Sebeb olduğunu, zaman ve dehr’in onun altında bulunduğunu, onun sebeplerin sebebi ve onların bir tür yaratıcısı olduğunu ve kendisinden Akıl’a, Akıl aracılığıyla külli ve semavi Nefs’e ve Akıl’dan Nefs aracılığıyla Tabiata, ve Nefs’ten Tabiat aracılığıyla kevn ve fesada (oluş ve bozuluş) tabi varlıklar üzerine parlayan, ışık veren güç olduğunu, ve Bir’in bu fiilinin kendisinden hareketsiz meydana geldiğini, her varlığın hareketinin ondan ve onunla olduğunu ve eşyanın bir çeşit arzu ve şevkle ona doğru cezbedildiğini ortaya koymak suretiyle onu açıklamak, teşhir etmektir.”
Sayfa 44
Kendisini diğerinde görecek şekilde birbirine bağlı ruhani varlıklar
Ruhani varlıkların durumuna gelince, müellif onlardan her birinin, cismani varlıkların birinin diğerinden ayrı olması şeklinde değil, fakat tamamen farklı bir şekilde diğerlerinden ayrı durarak “kendisinin ait olduğu semavi feleğin külliliğinde mukîm olduğunu” söyler. Bu “nurani varlıklar asla birbirine mani olmazlar, bilakis ister aklï ister hissî olsun, tamamen fikrî ve anî bit şekilde her şeyi görmelerine ilave olarak, ger biri “kendisini diğerinde görecek” şekilde birbirlerine bağlı ve birbirinin mütemmimidirler. (Theologia)
Sayfa 47
İlk varlık yahut ilk suret olan et-Tâmm (Kâmil varlık) devamlı yaratıcısını düşünmekle ışık ve güzellikle dolar ve bu suretle Akıl haline gelir. Neticede, onun fiilleri, kendisinden sadır olduğu ve kendisini “çok büyük güçlerle” donatmış olan Gerçek Bir’in fiillerine benzer hale gelmiştir ve bunun üzerine o, başlangıçta Bir’in Akıl’ı meydana getirdiği gibi hareketsiz bir şekilde Nefs’i meydana getirmiştir. Ne var ki, “mal’lûlun mâ’lûlu (eserin eseri) olan Nefs hareketsiz yapamaz onun hareketinin neticesi olan bir hayal, yani hareketin bütün neticelerinin olduğu gibi, “devamlı zeval bulan ve sabit ya da ebedi” olmayan bir varlıktır. Bu hayal tabiat ya da his alemidir. (Theologia)
Sayfa 48
Suretlerin mahali
Aklî özlerin yahut suretlerin mahalli nedir diye sorulursa, müellifin cevabı onun, tamamen suretlerin mahalli olarak tavsif edilen İlk Akıl olduğu şeklindedir. “Bütün eşya” diyor müellif, “ilk Akıl’da bulunur, çünkü ilk Fail (Bir) bu ilk eserini (Akıl) birçok sureti ihtiva edecek şekilde ve bu suretlerden her birini de kendisine tekabül eden bütün cüz’i nesneleri ihtiva edecek şekilde yapmıştır.” (Theologia)
Sayfa 49
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.