Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları

Yasin Aktay

İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları Sözleri ve Alıntıları

İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları sözleri ve alıntılarını, İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları kitap alıntılarını, İslam ve Sekülerleşmenin Kaynakları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
.., hiçbir İslami siyasi birlik pratiği Müslüman toplum içindeki çoğulculuğu gidermeyi düşünmemiştir.
Çünkü İslam tarih boyunca kendi iddialarını bu dünyada gerçekleştirmiş ve teorisine uygun bir düzen kurabilmiş, bir pratik ortaya koyabilmiş belki tek dinî ve siyasi harekettir.
Reklam
"Aksine," diyordu Baudrillard, "bugün yaşamakta olduğumuz sorunlar Aydınlanma ideallerinin gerçekleşmemiş olmasından değil, belki de aşırı miktarda gerçekleşmesinden kaynaklanan sorunlardır. Aşırı cinsellik vurgusunun cinsellik-ötesine (transseksüelliğe) götürmesi gibi, aşırı ekonomik olgular da trans-ekonomiğe götürmekte, aşırı sanat pratiği de sanatı devre dışı bırakan bir tür trans-estetiğe götürmektedir. Son deyimin gündelik hayattaki karşılığı, gündelik hayat tüketimlerimizi ve hayatın her alanını estetik gösterilerin kuşatmış olmasıdır. Sanat her yerde olunca kendini de tüketmek anlaminda, aşan bir düzeye ulaşır. Buna da sanat-ötesi demek mümkündür. Aşırı estetik, sanatın sanat olma vasfını bitirir (Baudrillard, 1996).
Ahiret Günü'ne iman etmek İslami dinselliğin özüdür. Ancak bu ahiret düşüncesi veya din düşüncesinin insanı bu dünyadan koparması, dünyaya ilgisiz kılması ne kadar beklenebilir? Dinî tasavvur içinde ahiret düşüncesi veya inancı insana dünyadan kopması için mi telkin edilir, yoksa dünya üzerinde belirli bir etki yapabilmek için mi? Dünyayı belli bir istikamette değiştirmeyi, dünyaya etki etmeyi, kontrol etmeyi ve dolayısıyla sahiplenmeyi hedeflemeyen bir ahiret düşüncesi, bir dindarlik olabilir mi? Dünya, ahiretin tarlasıdır ve dünyada ne ekilirse ahirette o biçilecek değil midir?
Doğrusu Weberci bir yaklaşımda İslam dünyasının kalkınmak için muhtaç olduğu motivasyonu sağlama acizliği içinde gösterilen Eşarilik bile Hristiyanlığın en rasyonel ve özgürlükçü mezhebinden çok daha rasyonel ve insan özgürlüğüne uyumlu bir yoruma açıktır. Buna mukabil, Hristiyanlığın irrasyonel ögeleri, mucizenin gündelik hayattaki muhtemelliğine olan aşırı inanç, rasyonel ve insan özgürlüğüne açık bir yoruma daha az imkân tanir gözükmektedir. Oysa sonuca bakıldığında geriye dönüp her iki din hakkında başka türlü bir hikâye okumaya âdeta zorlanırız. Bunun bir sebebi, kuşkusuz tarihin mahiyetiyle ilgilidir: Geçmişin bilgisi, asla günümüzün taleplerinden bağımsız olarak bize gelmez. Her zaman biz ona gideriz ve talep ettiğimiz şeyleri alırız. Diğer bir sebebi de tabii ki geçmişin bilgisinden taleplerimizi de belirleyen siyasi konumumuzla ilgilidir. Tam bu noktada Bilal Şimşir'in Esat Paşa'ya atfen, benzer bir siyasi bağlamı anlamlandırmak üzere aktardığı çok güzel bir anekdotu anmakta fayda var: "Malta'da sürgünde olduğu sırada, içinde bulunduğu koşullardan şikâyet eden Esat Paşa, İngilizlere 'Civilization dediğiniz bu mu?' diye sormuş, 'Evet, bu!' cevabını almış, bunun üzerine, anılarını, 'Bizden sonrakilere söyleyeceğim tek şey şu: Yenilmeyeceksiniz!" diye bitirmiş (Şimşir, 1985: 308). İslam dünyası yenilmemiş olsaydı, bugün hiç şüphe yoktur ki Aydınlanma'nın proje ettiği insan, İslam düşünce tarihinde nelerin eksik bırakılmış olduğu sorusu karşısında kimsenin aklının ucundan geçmezdi.
Reklam
Gurur, yani aldanış...
Kendi yaratılmışlığını unutup her şeyin başlangıcı ve tek ölçüsü olduğunu düşünmeye başladığında insanın kapıldığı gurur, bir aldanıştan başkası değil. Hele ortaya koyduğu maddi medeniyete bakıp nelere kadir olduğunu böbürlenerek ifade etmeye başladığında daldığı şey, bütün bilim ve medeniyet performansının yanı sıra bir cehaletten başkası değil. Aydınlanma diyerek sergilediği cehalet, bu gururun, bu aldanışın neticesidir. Öyle tahsille giderilemeyen, bilakis tahsille birlikte daha da artan bir cahiliyet yani.
Aydınlanma İdeoloijisi!!
Aydınlanma ideallerinin gerçekleşmemiş olmasından dolayı değil, belki de aşırı miktarda gerçekleşmesinden kaynaklanan sorunlardır. Aşırı cinsellik vurgusunun cinsellik-ötesine( transseksüelliğe) götürmesi gibi, aşırı ekonomik olgular da trans-ekonomike götürmekte, aşırı sanat pratiği de sanatı devre dışı bırakan bir tür trans-estetiği götürmektedir..
Şeriatla Yönetilen Bir Ülke İslami Devlet Midir?
İslami siyaset, İslami bir devlet kavramında israr etmek de değildir. Esasen İslami olan, bir eyleyici tarafından, yani bir fail tarafından yüklenilen ve hesabı Allah'a verilebilen bir salih ameldir. Devlet hiçbir İslami değerlendirmede Allah karşısında hesap verecek bir özne değildir. İslami özne bir devlet değil , bir fert veya bir topluluktur. Birçok sözüm ona devrimciyi tatmin etmeyebilir bu sözler tabii. Bu durumda hatırlatmak gerekir ki, devletin isminin İslam olması, hatta anayasasında Kur'an ve sünnetin veya şeriatın yasama kaynağı olarak belirtilmiş olması, onu İslami kılmaya yetmiyor. Bugün birçok Arap devletinin anayasalarının yasama kaynağının şeriat olarak belirtilmiş olduğu genellikle göz ardı edilen bir gerçektir. Tuhaflık, bu devletlerin hiçbirinin hiçbir Müslüman'ı tatmin edecek bir İslamilik vasfını taşımıyor olmasındadır. Uluslararası ilişkilerde Müslümanların maslahatını gözeten, İslam'ı dert edinen yok bu devletler arasında. Bilakis bütün ilişkileri alabildiğine dünyevidir, dinsel herhangi bir hassasiyetten uzaktır. Buna mukabil Türkiye, anayasası itibarıyla laik bir ülke olduğu hâlde, bu laiklik hem uluslararası ilişkilerde Müslümanların bütün dertleriyle dertlenmeyi, Müslümanların en genel anlamiyla bütün yararlarını gözetmeyi engellemiyor, hem de İslam'ın en temel ilkelerinden olan sosyal ve hukuki adaletin, istişare ilkesinin, insanların can, mal, din, akıl ve nesil güvenliğinin nispeten en iyi derecede teminini engellemiyor. Tam da bundan dolayı Türkiye'nin bu siyaset pratiği, siyasete İslami olanın ne olduğu üzerine fiilî içtihat niteliğinde yeni bir sayfa açmış durumdadır.
Meşrulaşan Normalleşme!!
Geçiciliğin sürekleşmesi ideal olanın makulluğünün aleyhine işler, dolayısıyla mevcut olan normalleştirir, giderek onu meşrulaştıran bir işlevle bütünleşir..
Reklam
Eşari Spinoza Kadar Popüler Değilse Orta Çağımızın Hayırlı Olsun
Peki, Aydınlanma'nın ortaya koyduğu bu bilginin insanı daha bir özgürleştirdiği ve bugün yaşanmakta olan modern dünyanın oğlu/kızı olan insanı doğuranın bu metinler olduğunu söyleyebilir miyiz? Başka bir deyişle, birçok sosyoloğun ve İslam modemistinin çokça düşündükleri gibi, çağdaş dünyada Müslümanlara bir kalkınma motivasyonu sağlamak bakımından Aydınlanma'nın bu tür onto-teolojilerinde mevcut olup da İslam düşüncesinde eksik olan herhangi bir şey mi vardır? Mevzunun hep varıp özgürlük sorununa veya hüsn-kubh sorununa geldiği bir noktada Aydınlanma düşünürleri arasında gerçekten bir yoğunlaşma, bir tutarlılık veya bir israr söz konusu mudur? Spinoza gibi, Aydınlanma'nın öncüsü olan büyük bir Batılı filozofun, insanın özgürlüğü sorunu hakkinda söyledikleri, Müslümanların modern dünyadaki geri kalmışlığının zihniyet planındaki neredeyse baş sorumlusu kabul edilen Eşarilik ile karşılaştırlmış mıdır hiç? Bildiğimiz kadarıyla Eşarilik, hiç olmazsa insana bir cüzi irade imkânı tanır. Buna karşılık, insana neredeyse hiçbir irade payı bırakmayan Spinoza, Batı'da insanın tanrisal dünyaya karşı özgürleşme akımına engel olmuyor da neden Eşarilik veya Gazali buna engel oluşturabiliyor?
Kaynağı Arapça olan "gurur" sözcüğünün anlamı "aldanış, yanılsama"dır. Aslında gurura sevk eden her tür hissiyatın bir aldanışa dayandığına dair çok ince bir anlam içeriği var sözcükte. “Dünya hayatı bir 'oyun' ve eğlenceden ibarettir" diye buyuran ayet-i kerimede "oyun" sözcüğü tam da Arapçadaki "gurur” kavramının karşılığı olarak kullanılır.
Allah'ı Dinden Uzaklaştırma Çabaları
Seküler sorunun ateizme kadar uzanan bir şiddeti olabildiği gibi Tanrı'ya son derece saygılı bir deizm içinde de ortaya çıkışı tarih sahnesinde yine hiçbir zaman eksik olmamıştır. Aristoteles, Tanrı'nın dünyayı mükemmel bir biçimde yaratıp sonra bir kenara çekildiğini anlatırken bunu aklınca Tanrı'ya saygı adına, Tanrı'yı daha da yüceltme adına
Said Nursi, içtihat kapısının açılmasıyla ilgili soruna olumsuz tavrıyla yaklaşırken aslında bu kapının açık olduğunu ama bu kapıdan girmeye altı engelin var olduğunu söyler. Birinci engeli anlatırken başvurduğu benzetme buradaki konu bağlamında çok anlamlıdır. Nursi, soruna İslam toplumunun mevcut durumuna bir fırtınaya yakalanmış bir kulübe benzetmesine başvurarak yaklaşmıştır: İçtihat kapısı açıktır. “Nasıl ki kışta, fırtınalann şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir; yeni kapılan açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değildir. Hem nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tamir için duvarlarda delikler açmak, gark olmaya vesiledir. Öyle de şu münkerat zamanında ve âdât-1 ecânibin istilası anında ve bid'alann kesreti vaktinde ve delâletin tahribatı hengâmında, içtihat namıyla, kasr-1 İslamiyet'in yeni kapılar açıp, duvarlanndan muhariplerin girmesine vesile olacak delikler açmak, İslamiyet'e cinayettir" (Nursi, 2012: 646).
Gerçek anlamda İslamcı bir partinin böyle bir ortamda güdeceği dava daha fazla İslamcılık veya İslam'ın daha fazla görünürleştirilmesi değil, işsizliği azaltmak, yol, su, enerji sorununu çözmek, insanların gerçekten insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşayabilmelerini sağlamak, adaleti ve düzeni tesis etmekti.
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.