Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Jön Türkler ve Araplar/ Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918)

Hasan Kayalı

Jön Türkler ve Araplar/ Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918) Sözleri ve Alıntıları

Jön Türkler ve Araplar/ Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918) sözleri ve alıntılarını, Jön Türkler ve Araplar/ Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918) kitap alıntılarını, Jön Türkler ve Araplar/ Osmanlıcılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık (1908-1918) en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Araplar'ın az maaş almasını kınayan Mebus
25 Şubat 1911'de Abdülhamit ez-Zehravi, meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada, bazı üst dereceli yetkililerin maaşlarına zam yapılmasının meclis tarafından onaylanmasını kınadı. Meclis-i Ayân katibine yapılan maaş zammı üzerinde durdu ve üst dereceden memurlarla alt dereceden memurların maaşları arasındaki uçuruma dikkat çekti. Konuşmasını, aynı meclisteki "merkezin bütün memuriyetlerinde hiçbir ferdi olmayan milleti Arabiyeden" alt dereceden bir katibin, meslektaşlarına oranla daha az maaş aldığını söyleyerek tamamladı. Bu, Arapların devlet dairelerinde, hatta meclisin içinde dahi doğru dürüst temsil edilmediklerini ve bazı haklardan mahrum kaldıklarını belirten meclis kürsüsünden yapılmış ilk beyandı.
Sayfa 121Kitabı okudu
İttihat ve Terakki'nin kontrol gücü ne kadar?
Kamuya yapılan açıklamalar aksini gösterse de İttihat ve Terakki cemiyeti İstanbul'da hükümet içinde bir hükümetti; vilayetlerdeki yerel idarede nüfusu olan ve selanik'e bağlı şubeleri olsun istiyordu. ittihatçılar sosyal itibar sağlayamamışlar, dolayısıyla vilayetlerde gölge hükümet gibi çalışıyor görünmemeye Özen göstermişlerdi. hatta Cidde sokaklarında tellallar dolaştırılarak, İttihat ve Terakki cemiyetinin hükümet danışmanı olmaktan başka bir şey olmadığını ilan etmişlerdi. Yine de, vilayet yetkilileri çoğunlukla yerel İttihat ve terakki'nin kontrolü ve emirleri doğrultusunda çalışıyordu.
Reklam
Jön Türklerin istediği devlet sistemi
Jön Türkler, padişah aracılığıyla devlet ve ülkeyle özdeşleşmeyi destekleyerek ve temsili bir hükümet kurarak, yurttaşlık ve toprağa dayalı, hatta devrimci-demokratik bir Osmanlı siyasal toplumu yaratmayı düşlüyorlardı. Monarşiye anayasal çerçevede bağlı kalmakla birlikte, Fransız örneğindeki gibi, “devlete dayalı bir yurtseverliğin”’ din ve etnisitenin yerini aldığı bir Osmanlı devleti ve toplumu tasarlamışlardı.
Sayfa 11 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Osmanlıcılık
Genç Osmanlılar, Tanzimat’ın Osmanlıcılık kavramını tebaanın devletle ilişkisini güçlendirmeyi amaçlayan ideolojik bir unsurla harmanladılar. Gerçekten de 1869’da çıkarılan tabiyet kanunu Osmanlı tebaasını artık Osmanlı yurttaşları olarak kabul ediyordu.
Sayfa 29 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Arapçanın resmi dil olması hakkında
Araplardan Jön Türk merkeziyetçiliğine karşı ilk ve en kalıcı tehdit dil konusunda ortaya çıktı, Arap vilayetlerinde Arapçanın kamusal alanda edineceği konum, Araplar ile Jön Türkler arasında gittikçe siyasileşen bir anlaşmazlık konusu olmuştu.
Sayfa 94 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Genç Osmanlılar, Osmanlıcı fikirlerin yaygınlaştırılması açısından etkin bir araç olacağına inandıkları sadeleştirilmiş bir Osmanlı Türkçesini savunmuşlar, fakat bütün Türklerin ırk, hele de siyasi olarak birleşmesi fikrini de şovenizm olarak görmüşlerdi.
Sayfa 44 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Reklam
Jön Türkler, imparatorluğu ve onun temeli olan monarşiyi korumak istemişlerdir.
Sayfa 5 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Alman konsolosu Hicaz ayaklanmasının ilk günlerinde yolladığı bir raporda, yerel halkın Hüseyin'i Bir hain olarak görmekle birlikte, Araplardan birinin çıkıp da Türk otoritesine meydan okumasından da memnuniyet duyduklarını da bildirmişti.
Sayfa 230Kitabı okudu
Savaşların günah keçisi Araplar
Hayfa'da ki Amerikan konsolosunun yazdığına göre oradaki Araplar şöyle diyordu: "Eğer Türkiye trablusgarp'tan vazgeçmişse, Avrupa'daki topraklarından da vazgeçecektir; şimdi kendi kendilerine padişahı, paşaları, valileri ve bütün hükümete verilen desteğin bedelini kimin ödeyeceğini soruyorlar ve bu bedelin büyük bir bölümünü Arapların ödemesi gerektiği sonucuna varmış durumdalar. Bütün bu korkular haklı çıkmıştı:Hükümet emlak vergisini denetlemek üzere Şam ve Beyrut'a komisyonlar yolladı. Beyrut'a giden komisyon, Beyrut'un önceden 110.000 lira olan vergi gelirlerinin 430.000 lira olması sonucuna vardı.
Sayfa 149Kitabı okudu
Yemen'li İmam Yahya isyanı
Yemen'de İmam Yahya, Zeydi imamı olarak Şii nüfusu kendine bağlamış ve merkezi otoriteye karşı meydan okumuştu. 1910 sonunda Yahya Hudeyde-Sana karayolunu kapattı ve osmanlı'ya karşı cihad ilan etti. Hükümet Ahmet İzzet paşa komutasında büyük bir kuvveti buraya yollamaya karar verdi ve birlikler İstanbul'dan 1911 şubat'ında yola çıktı. Hükümet kuvvetleri Yahya ile baş edemediler. Ekim 1911'de isyanı sona erdirmesi ve padişaha sadakatini ilan etmesi karşılığında Yahya ile imzalanan anlaşma, ona sadece bir dereceye kadar özerklik ve Mali imtiyaz vermekle kalmamış, hükümetin adli denetiminden bağımsız olarak zeydi hukuk ilkelerini uygulamasına da olanak tanınmıştı.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı Başkentini Taşımayı düşünen Alman
1897'de İstanbul'daki Alman askeri misyonunun başı Colmer Von der Goltz, " Osmanlı halkının iki temel bileşiğinin üzerinde eşit nüfus sağlayabilmek için, Osmanlı başkentini Orta Anadolu'ya, hatta mümkünse daha da doğuya kaydırılmasını" önermişti.
Abdülhamid dönemi süresince Batı, bir model olmaya devam etti. İmparatorluk, dünya siyasi ve ekonomik sistemiyle iyice bütünleşti. Batı’nın İslam uygarlığından ödünç aldıklarıyla kurulduğu, böylece Batı'dan ödünç almanın da mubah olduğu vurgulanıyordu. Genç Osmanlıların aksine Abdülhamid, ortaçağ İslam uygarlığını yüceltmişti. Müslüman Osmanlıların çoğunluğu, bir Arap geçmişiyle özdeşleşmekte sıkıntı çekmediler. 1878 meclisinde Yanya mebusu Abdül Bey, o dönemdeki birçok Osmanlı'nın görüşünü yansıtan bir biçimde kendini nasıl gördüğünü ifade ediyordu: "Madem ki Arap milletinden neş'et etmiş bir milletiz; elbette medeniyiz ve biz maarif ve medeniyeti Yunanlılardan aldığımız gibi Avrupalılar dahi bizden aldılar... Arap-İslam mirasıyla özdeşleşmek, özellikle Osmanlı sultanlarının halifelik unvanını benimsemeleri müphem hatta tartışmalı görüldüğü için, Osmanlı'nın bu unvandaki iddiasını meşrulaştırmış ve güçlendirmişti.
Abdülhamid’in İslamcılığı, İslam’ın ideolojik kavramlarıyla donatılmış Osmanlıcılıktı. Otokratik yönetimi meşru kılmış, dış politikada güdülen amaçlara hizmet etmişti. Bu Osmanlıcılık, İsla-mi simgelerden yararlanan ve Osmanlı devletinin İslami kimliğini ve savaştaki yenilgilerden sonra Müslüman tebaanın moralini yükselten pragmatik bir siyaset olarak tanımlanmıştır.
Sayfa 37 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Abdülhamid’in İslamcılığında da, Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan ve değişimlere uğrayan Osmanlıcılıkta da sadakatin odağı Osmanlı sultanıydı.
Sayfa 37 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
Bir Müslüman’ın etnik kökeninin Osmanlı siyasasında önemi yoktur, dolayısıyla resmi kaynaklar, Müslüman memurların etnik kökenleri konusunda herhangi bir bilgi içermez. Müslüman yöneticilerin etnik kökenlerini belirleyecek güvenilir kaynak yoktur; özgeçmişlerine ilişkin bol bilgi bulunsa dahi, bu sınıflandırmada kullanılan ölçütler öznel olma eğilimindedir.'® Danişmend’in sınıflandırması da istisna değildir,
Sayfa 25 - 1.Basım Ocak 2018Kitabı okudu
68 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.