Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık

İsmail Küçükkılınç

Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık Gönderileri

Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık kitaplarını, Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık sözleri ve alıntılarını, Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık yazarlarını, Jön Türklük ve Kemalizm Kıskacında İttihadçılık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Biri sivil, diğeri asker iki meşhur İttihadçı, Kara Kemal ve Kara Vasıf'ın idaresindeki Karakol Cemiyeti İstanbul'dan Anadolu'ya hem insan hem de silah ve mühimmat naklini organize ederek Milli Mücadele'nin başarıya ulaşmasının en mühim amillerinden biri olmuştur. Zürcher bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Türk milliyetçi hareketinin kadrosunun büyük bir kısmı İstanbul'dan Karakol tarafından kaçırılarak Ankara'ya geldi... Bunlar arasında İsmet (İnönü), Fevzi (Çakmak), Celal (Bayar) ve Kazım (Özalp) gibi önde gelen isimler de vardır.” Fethi Tevetoğlu “Karakol Cemiyeti'nin tam ve gerçek kuruluş tarihinin 1918 yılı Ekim ayı sonuna veya Kasım başlarına kadar gerilere gittiği anlaşılmaktadır. Önce, son bulan İttihad ve Terakki Fırkası'nın başsız kalan mensupları arasında gizli bir korunma ve direniş grubu halinde oluşan Karakol Cemiyeti, daha sonra Anadolu'da başlatılan Milli Mücadele'yi destekleyen bir gizli kuruluşa dönüşecektir” demektedir. Hasene Ilgaz'a göre ise “Karakol Cemiyeti, Mondros Mütarekesi'nden başlayarak 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgaline kadar süren gizli bir çalışmadır ve bu çalışmalar Karakol Cemiyeti olarak adlandırılmıştır.”
Sayfa 355Kitabı okudu
Mustafa Kemal'le her bozuşanın yalan ve iftira ile itham edilmesi doğru olmadığı gibi, dargınlık ve kin saikinin belli oranlarda hatıratlara yansıyacağı da unutulmamalıdır.
Sayfa 354Kitabı okudu
Reklam
Şu bir gerçektir ki Vahdeddin atalarının şanına yaraşır ve yakışır bir tavır ortaya koyamamış, milletin ve memleketin esasında 1913-1918 devresinde kurtarıldığını, geçici işgal altındaki İstanbul'un hiçbir şekilde Yunanlılara ya da başkalarına bırakılamayacağını anlayamamış, anlamışsa da gereği gibi hareket etmemiş, mesela Anadolu'ya
Sayfa 352Kitabı okudu
Bir hatıratın, bir anekdotun tenkid ve diğer kaynaklarla mukayese edilmeden kabulü ilmi bir tavır olmadığı gibi bunlara bigâne kalmak da doğru değildir. Bu anekdotları doğrulamak için daha fazla anekdota ve kaynağa ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Ancak en azından Mustafa Kemal'in Anadolu'ya devlet içinde hâlâ etkili ve yetkili olan ve bir şekilde İttihadçılıkla ilişkili bir ekip tarafından bilinçli ve planlı olarak gönderildiği her türlü şüpheden azadedir. Fazlullah Moral'ın hatıratını dikkate alırsak, Mustafa Kemal, dini hisleri kuvvetli delegeler üzerinde bir tesir meydana getirebilmek için Anadolu'ya gönderilişinin esas hissesini padişaha ayırmış olabilir. Mustafa Kemal'in Samsun'a giderken inanılmaz bir yetkiye sahip olması da onun Vahdeddin tarafından gönderildiğine delil olarak gösterilmiştir.
Sayfa 343Kitabı okudu
Osmanlı Devleti'nin fiilen hâkimiyetinde olan bölgeler ile hükmen idare ettiği yerler arasında esaslı bir ayrım yapılmadığı için Birinci Dünya Harbi neticesinde kaybedilen toprakların büyüklüğü genelde yanlış anlaşılıp yorumlanmıştır. Mesela Anadolu ve Rumeli'nin büyük bir bölümü hep fiilen hükmedilen toprak parçaları olmuştur. Çünkü bu
Sayfa 337Kitabı okudu
İstiklal Mahkemeleri komitacılığı “mahkeme kararı” şeklinde icra etmişti. “Kemalistler” doğrudur, birkaç isim istisna edilirse yüzlerce insanı suikastle öldürmediler; onlar bu işi hukuku, mahkemeleri kullanarak hallettiler. Dr. Nazım'ın, idamında Mustafa Kemal'e “Gazoz Paşa, “Küçük Napolyon” demesinin etkili olduğu iddia edilmektedir. Bu durumda işbaşındayken dahi sabahtan akşama kadar küfür yiyen ve bunların çoğuna gülüp geçen Talat Paşa'nın habire adam astırması gerekirdi. İstiklal Mahkemesi gerektiğinde Milli Mücadele'nin insan ve silah kaynağı olan Karakol'un Kara Kemal'le birlikte müessisi olan Kara Vasıf'ı bile asmayı düşünecek kadar gözünü karartmış insanlardan teşekkül etmişti. İttihadçıların komitacılığa kimi zaman bir sindirme vasıtası olarak da tevessül ettikleri bir gerçektir ve bunun meşru ve mazur görülebilir, tevil edilebilir hiçbir tarafi yoktur; ancak onların cinayet ve suikastlarında maktullerin muhalif oluşları değil, “vatana ihanet” ettikleri gerekçesi belirleyiciydi. Buna mukabil İttihadçıları asanların ve Kara Kemal'i silahla katledenlerin en emin oldukları şey onların hamiyet-i vataniyeleriydi.
Sayfa 260Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı Devleti, zayıfladığı andan itibaren kaybettiği toprakları hiçbir şekilde geri alamayacak, kaybettiği topraklarda meskûn Müslüman ahaliyi koruyamayacak; artık “haklı olmaya hakkı olmayacak” bir devlet şeklinde tarif edilmelidir. Yine Osmanlı Devleti, tebaası olan gayrimüslim dini-etnik unsurlarla savaşıp mağlup olduğu için değil, bu unsurların hamisi bir devletle savaşıp mağlup olduğu için veya reform projeleriyle toprak kaybeden bir devlet olarak da tarif edilmelidir. Osmanlı Devleti'nin topraklarının nispeten geniş olduğu devirlerde mevzi kayıplar ve Müslümanların elde kalan topraklara hicreti ölümcül bir mesele değildi ama beka kaygısının somut bir tehdit ve tehlike olarak hissedilmesiyle işler değişmeye başlamıştır.
Sayfa 215Kitabı okudu
İttihat ve Terakki Cemiyeti nihayetinde Birinci Dünya Savaşı'na Almanya safında katılmaya, Büyük Güçler'in Osmanlı İmparatorğuğu'nun içişlerine adeta sömürgeymişçesine müdahale etmesine gösterilen bir tepki olarak karar vermiş, ama yaygın görüşün akgine Almanya'nın “kuyruğu” olmamıştır. Sözgelimi, Almanya'nın Süveyş Kanalı'nı hedefleyen bir saldırıyı finanse için teklif ettiği meblağı reddederken Enver Paşa şunları söylemektedir. “Almanya maddi ve mali bakımdan Osmanlı İmparatorluğu'nu destek verse bunu kendi çıkarı için yapar. Osmanlı İmparatorluğu (Alman yardımını) kabul eder de, kendi kaderini Almanya'nın kaderine bağlarsa, o da bunu yalnızca kendi çıkarı için yapacaktır. Bu konuda hiçbir yanılsama olamaz."
Sayfa 199Kitabı okudu
Osmanlı subaylarını eğiten von der Goltz Paşa “Diplomatlarımız haksız yere 24 Temmuz'un gelişimini önceden sezmemiş olmakla suçlanıyorlar. Oysa (hazırlıklara) katılanlar bile şaşkınlık içinde kalmışlardı” Meşrutiyet'in ilanında yabancı tesiri ile alakalı olarak Rıza Tevfik, “İstanbul'daki elçilikler İhtilal'in birdenbire
Sayfa 151Kitabı okudu
Manastır İttihadçıları, Reval'de İngiltere ile Rusya arasındaki görüşmenin bölgenin Osmanlı'dan koparılmasını gündem maddesi yaptığı korkusuyla ve bu duruma şiddetli bir tepkinin neticesi olarak harekete geçmişler ve Manastır'da Meşrutiyet'i ilan ettirmişlerdir. Çünkü Makedonya meselesi esasen bir Osmanlı-Bulgar, Arnavut-Bulgar
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Abdülhamid'e haksızlık yapıldığını söylemek için İttihadçılara ve İTC'ye bühtan ve iftirada bulunmak gerekmemektedir. Sırf Abdülhamid'in hal'inde katkıları var diye sadece Osmanlı değil, Türk tarihinin de en mühim bir hareketi ve cemiyetini hiçbir ciddi ve ilmi vesika ve tahlile istinat etmeden karalamak, yok farz etmek olsa olsa indi, şahsi ve hissi bir tavır olur.
Sayfa 148Kitabı okudu
İttihadçıların Siyonizme bakışları açısından Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı eserinde anlattığı ve 1. Dünya Harbi esnasında vuku bulan Cemal Paşa merkezli bir hadiseyi nakille bu fasla son veriyoruz: “Buğday, Kuzey Suriye'den geliyordu. Filistin yiyici idi. Daha önce en büyük yiyici olan cephe vardı. Kıtlık ve açlığı önlemek için
Sayfa 141Kitabı okudu
“Abdülhamid Filistin'de Yahudilere tek karış toprak vermedi” şeklindeki “slogan” Osmanlı arşiv kayıt ve vesikalarına göre gerçek değildir. Abdülhamid devrinde görünüşte Yahudilerin Filistin'de toprak satın alma hakları yoktu ve Osmanlı vatandaşı değillerse Filistin'e giriş yaparken pasaportlarını verip Kırmızı Tezkere almakta ve en
Sayfa 132Kitabı okudu
Her ne kadar Masonluk ve Siyonizm farklı mefhum, müessese ve telakkilerse de ülkemizde ve bilhassa muhafazakâr-mütedeyyin camiada hemen hemen eşanlamlı bir manayı haizdir. Osmanlı ve Türk Masonlarının Masonluğu kabul etme ve revaç gösterme sebepleri hayli farklı olduğundan, en azından milli bir endişe bariz olduğundan, İttihadçı Masonların, bazı Yahudilerin bile muhalif ya da mesafeli olduğu Siyonizme destek verdiklerini iddia etmek ancak bariz ve çirkin bir kötü niyetin tezahürü olabilir. Şayet İttihadçılar, az veya çok “milliyetçilik”le muttasıf insanlarsa onların milliyetçilikten de öte kaba ve fanatik bir ırkçılık olarak tesmiyesi elzem başka bir milliyetçiliğin ya da ırkçılığın hizmetkârları duğunu söylemek, onların bir Osmanlı toprağı olan Filistin'i Yahudilere ve Siyonistlere peşkeş çektiğini iddia etmek aynı zamanda açık bir çelişki olacaktır.
Sayfa 131Kitabı okudu
İttihatçılar hiç olmazsa komitacılığa hukuku, yargıyı alet etmiyor, yaptıklarının hukukî olmadığını inkâr etmiyorlardı. Komitacılık, yargı marifetiyle ika edilince siyasi vasfından sıyrılıp hukuki bir veçhe kazanarak meşrulaşmış addedilemez.
Sayfa 110Kitabı okudu
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.