Ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. İz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak… İnsan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor. Vücudumuzu aşmak, ‘ben’in dar ve sevimsiz geometrisinin ötesine geçmek, sonsuza yönelmek, bir insana sarılmak, hatıralarda yaşamak: işte aşkın, dinin ve kahramanlığın kaynakları. Sessizce solan yabani bir menekşenin kaderi bize cazip gelmez. Hayatımız ne kadar narin, ne kadar kısa, ne kadar aldatıcı.
Sevgili yavrum,
Seni bütün sevmeyenler için de seveceğim, annen olacağım, sahici annen, kardeşin olacağım. Ağlıyor musun canım benim, o gözyaşlarının hepsi benim. Uzat yanaklarını...
Sevgi garip bir yangın.
Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın, zamanını, gururunu, dehanı.
Ve kül olacaksın.
İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar.
Kitaplarım somurtuyor. Biliyorlar ki dargınım.
Yıllarca aldattılar beni ve ihsan ettikleri bir zerre ışık karşılığı nelerimi aldılar..
Zaten kim aldatmadı beni?