Hiçbir yazar, inançlarının, dünyayı kavrayışının, siyasal görüşlerinin; esasen de insan oluşunun kendisine yüklediği sorumluluktan bağımsız olarak istesede yazamaz; hatta yazmaması gerekir.
İnsanları, ya üstlerine sözcükler ve cümlelerle basarak yerin dibine batırır ya da ayaklarının altına sözcüklerden ve cümlelerden kaideler yaparak zirvelere yükseltir.
Ne ki ülke de insan da tarihinden kaçıp kurtulamıyor bir türlü; çünkü kendi tarihiyle çepçevre kuşatılmıştır ikisi de. Tarih, yalnızca ardımızdaki yıllardan ibaret değil, geleceğimiz de dahil topyekûn bir zamandır.
Bize bugünün yeni sorunlarıymış gibi görünen ve gündemimizden hiç düşmeyen konuların hemen hepsinin de yakından ve temelden baktığımızda, hâlâ kendisinden kaçtığımız, sırtımızdan atmaya çalıştığımız tarihin yükünden ibaret olduğunu ve hâlâ tarihimizi konuştuğumuzu görürüz.