Karşı Devrim / 1945 - 1950 sözleri ve alıntılarını, Karşı Devrim / 1945 - 1950 kitap alıntılarını, Karşı Devrim / 1945 - 1950 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnönü ve C.H.P., emperyalizmin isteklerini yerine getirmiş, devrimlerden ödünler vermiş, D.P'nin isteklerini karşılamış bulunuyordu. Sol susturulmuş, devrimlere sahip çıkmak isteyen aydınlar sindirilmişti.
Laiklik tam anlamı ile uygulamaya konulmadıkça ve toprak reformu yapılmadıkça, demokrasinin yaşama geçirilmesi olanaksızdı.
Bu bilginin ışığında şimdi şu gerçekleri alt alta sıralayalım:
1- Çok partili düzene geçildiği sırada toprak reformu hâlâ gerçekleştirilmiş değildi. Ağalık ve şeyhlik hükmünü hâlâ sürdürmekteydi. Bu durumda, eşit oy ilkesi ülkede geçerli olamazdı.
2- D.P. toprak reformuna karşı çıkanlarca kurulduğu gibi gördüğümüz üzere kurucuları arasında büyük toprak sahipleri, yani toprak ağaları vardı.
3- Ağalığa ve tarikatçılığa son verecek olan bir kurum da, Köy Enstitüleri'ydi. Çok partili düzene geçilmesiyle birlikte, İnönü, Yücel'i ve Tonguç'u görevden uzaklaştırarak, Enstitüleri yıkmakla Reşat Şemsettin Sirer'i görevlendirecekti.
4- Yine çok partili düzene geçilmesiyle birlikte, oy kaygısı ile İnönü laiklikten arka arkaya ödünler vermeye başlayacaktı. Bu ödünleri ayrı kesimler olarak inceleyeceğiz. Şimdilik şu kadarını anımsatmakla yetineyim: İmam Hatipler'i, İlahiyat Fakültesi'ni, Tekke Ve Zaviyeleri açan, okullara din derslerini koyduran kişi İnönü ve onun partisi olacaktır.
Yani İnönü, demokrasinin temel koşullarından biri ortada yokken, üstelik demokrasinin gerçekleşmesinin önüne dikilen engellerden şimdi saydıklarımız Atatürk döneminde kaldırılmış olmasına karşın bunları yeniden hortlatırken, ayrıca bu saydıklarımız dışında da laiklikten ödünler verirken, nasıl oluyor da Demokrasi Kahramanı olarak görülebiliyor? Ortaya bir seçim sandığının konulması ile demokrasinin varlık kazanamayacağını bilmek gerekir.
İnönü, Atatürk'ün yakın çevresini ve çalışma arkadaşlarını saf dışı etmekle yetinmeyecekti. Saltanatçı ve hilafetçi oldukları, mandacılığı savundukları, cumhuriyete ve devrimlere karşı çıktıkları için ona cephe almış olanları etkin görevlere getirmekten de geri kalmayacaktı. Bunun adı da "kırgınlıkları gidermek" olacaktı.
Atatürk gerçekten tek adamdır o yüzden de aynı zamanda yalnız bir adamdı da bu yalnızlık duygusu belki de onda 1. Dünya savaşında Osmanlı devleti yenik çıktığı ve ülke işgale uğradığı günlerde doruğa ulaşmıştı. çünkü bir ulusal Kurtuluş savaşı ile bağımsızlığımızın yeniden kazanabileceğini birkaç kişiden başka inanan yoktu Aydınlar okuryazarlar bir büyük yabancı devlet mandası altına girmeyi tek umut olarak görüyorlardı. aralarındaki tartışma vatanın ellerine teslim edileceği koruması altına konulacağı ülkenin İngiltere mi yoksa Amerika mı olacağıydı.
Demokrasiden söz edebilmenin önkoşulu, "seçim" dir. (...) İkinci koşul, "genel oy" ilkesidir. (...) Çoğu kişi bu iki koşulun varlığını demokrasiden söz edebilmek için yeterli görmektedir. Oysa başka koşullar da gereklidir demokrasi için. Bunların başında da "eşit oy" ilkesi gelir. (...) Bir ülkede feodal ya da yarı-feodal yapılar aşılmadıkça orada eşit oy ilkesi asla yaşama geçirilemez. Ağaların, şeyhlerin, tarikatların bulunduğu bir ülkede; ağanın adamları ağalarının, tarikatın üyeleri şeyhlerinin buyrukları dışında oy kullanamazlar. (...) O zaman, bir ağanın 5.000 adamı varsa onun oyu 5.000 +1'dir. Bir şeyhin 20.000 müridi varsa onun oyu 20.000+1'dir. O nedenledir ki, siyasal parti liderleri ağaların ve şeyhlerin peşinde koşup duruyorlar.
... Türkiye, Amerikan emperyalizminin denetimine her geçen gün biraz daha girdikçe, demiryolları bir yana bırakılacak, Amerikalı uzmanların planlaması ve gözetiminde hummalı bir karayolu yapımı başlayacaktı.