Karşı Devrim / 1945 - 1950 sözleri ve alıntılarını, Karşı Devrim / 1945 - 1950 kitap alıntılarını, Karşı Devrim / 1945 - 1950 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
• Dış siyasal koşulların zorlamasıyla çok partili düzene geçildiği, başka bir deyişle de, bu geçiş, ülkenin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanmadığı,
• C.H.P.'ne karşı olan muhalefetin dış güçlere arkasını dayayıp onlara sığındığı,
• Bu geçiş sırasında, demokrasinin varlık kazanıp yaşayabilmesi için gerekli koşullar bulunmadığı,
• Bu geçişte emekçi sınıfların örgütlenip siyasete ağırlıklarını koymalarını engellendiği,
• Bu koşullardan yararlanan ve C.H.P. içindeki ve çıkarları halkla çelişik toprak ağaları ve ticaret (ve sanayi) burjuvazisi tarafından D.P. kurulduğu,
• Devrimlere karşı olan ancak sinmiş ve pusuda bekleyen çevrelerin D.P.'yi karşıdevrim için bir olanak olarak değerlendirdikleri,
• D.P'nin bu sınıfsal yapısına karşın halktan yana gözükerek halkın önemli bir bölümünü arkasından sürüklediği,
• D.P'ye bağlanan halkın onun gerçekte ne olduğuna bakmaksızın onu yalnızca bir seçenek olarak görüp destekledikleri, için Türkiye'de çok partili "demokratik" düzene geçiş doğuştan özürlü olmuştur.
Bu nedenlerle de Türkiye'de çok partili düzen:
• Bir karşıdevrim olarak gelişecektir.
• Dış etki ve dışa bağımlılık, Türkiye'nin sömürgeleştirilmesi sürecini başlatacaktır.
Engin Tonguç, babasının Arıkan'ın ölüm haberini alınca hemen gittiğini, Arıkan'ı yatağında ölü yatarken gördüğünü eve dönünce anlattığını bildiriyor. İsmail Hakkı Tonguç'un görüp anlattıklarını Engin Tonguç'tan dinleyelim:
“1947 yılı sonlarıydı. Bir sabah evden telefonla babamı aradılar. Arayan kimdi bilmiyorum. Acele çıkıp gitti. Daha sonra bize kendisine Arıkan'ın ölümünü bildirdiklerini, ona gittiğini, Arıkan'ın yatağında cansız yattığını gördüğünü, yatağın yanındaki masada bazı ilâç kutuları ve bir kağıt üzerine çizilmiş bir mezar resmi bulunduğunu anlatacaktı." Bu tablo, tipik bir intihar tablosuydu.Ne var ki, gazeteler Arıkan'ın ölüm nedenini kalp krizi olarak vereceklerdi.
Şevket Süreyya Aydemir, o günleri yaşayan bir kişi olarak, bu kıyımı şöyle özetler:
"Kısa bir süre sonra Köy Enstitüleri, üzerine kara bulutlar biriken şüpheli yuvalar haline getirildi: Teftişler, tahkikler, araştırmalar, kovuşturmalar, nakiller, tayinler, sürgünler ve gene nakiller.....
Ama baskılar bitmiyordu. Köy Enstitülüler'den bir devrede Yedek Subay Okulu'na gelenlerin 33'ü toptan çavuş olarak çıkarıldı. 1950'de iktidar değişip 1950'de DP hükümete gelince, Enstitüler üzerinde artık koyu bir terör havası esmeye başladı. Nihayet Köy Enstitüleri isimlerini de kaybettiler. Ve topraklarının çoğu şuna buna dağıtıldı."
Tüm bu gelişim çizgisine karşın, Köy Enstitülerinin "babası", "Tonguç Baba” idi. Kuşkusuz, önceki düşünsel birikimden yararlanmıştı ama Köy Enstitüleri bir "eser" olarak onun eseriydi.
Ne ki, "demokrasi" ve "özgürlük" çığlıkları atan ne savaş zengini, ne karaborsacı, ne toprak emekçilerini sömürücü ağa, ne yeni yetme aracı ticaret burjuvazisinin halkın kendi kendini yönetmesi demek olan demokrasiyi filan istedikleri yoktu. İstedikleri, eski toplumsal düzeni sürdürerek daha da palazlanmak ve iktidarda söz sahibi olabilmekti. Toprak Reformu da, Köy Enstitüleri de bu isteklerinin tam karşısına dikiliyordu. İstekleri, İmam Hatip okulları idi.
İnönü ve C.H.P., emperyalizmin isteklerini yerine getirmiş, devrimlerden ödünler vermiş, D.P'nin isteklerini karşılamış bulunuyordu. Sol susturulmuş, devrimlere sahip çıkmak isteyen aydınlar sindirilmişti.
Laiklik tam anlamı ile uygulamaya konulmadıkça ve toprak reformu yapılmadıkça, demokrasinin yaşama geçirilmesi olanaksızdı.
Bu bilginin ışığında şimdi şu gerçekleri alt alta sıralayalım:
1- Çok partili düzene geçildiği sırada toprak reformu hâlâ gerçekleştirilmiş değildi. Ağalık ve şeyhlik hükmünü hâlâ sürdürmekteydi. Bu durumda, eşit oy ilkesi ülkede geçerli olamazdı.
2- D.P. toprak reformuna karşı çıkanlarca kurulduğu gibi gördüğümüz üzere kurucuları arasında büyük toprak sahipleri, yani toprak ağaları vardı.
3- Ağalığa ve tarikatçılığa son verecek olan bir kurum da, Köy Enstitüleri'ydi. Çok partili düzene geçilmesiyle birlikte, İnönü, Yücel'i ve Tonguç'u görevden uzaklaştırarak, Enstitüleri yıkmakla Reşat Şemsettin Sirer'i görevlendirecekti.
4- Yine çok partili düzene geçilmesiyle birlikte, oy kaygısı ile İnönü laiklikten arka arkaya ödünler vermeye başlayacaktı. Bu ödünleri ayrı kesimler olarak inceleyeceğiz. Şimdilik şu kadarını anımsatmakla yetineyim: İmam Hatipler'i, İlahiyat Fakültesi'ni, Tekke Ve Zaviyeleri açan, okullara din derslerini koyduran kişi İnönü ve onun partisi olacaktır.
Yani İnönü, demokrasinin temel koşullarından biri ortada yokken, üstelik demokrasinin gerçekleşmesinin önüne dikilen engellerden şimdi saydıklarımız Atatürk döneminde kaldırılmış olmasına karşın bunları yeniden hortlatırken, ayrıca bu saydıklarımız dışında da laiklikten ödünler verirken, nasıl oluyor da Demokrasi Kahramanı olarak görülebiliyor? Ortaya bir seçim sandığının konulması ile demokrasinin varlık kazanamayacağını bilmek gerekir.