Nasıl yaşadın, neden öyle yaşadın, neyi yapabilecekken yapmadın, başka bir yol, başka bir anlam arıyordun, yanlış zilleri, yanlış kapıları çaldın, yanlış yollara saptın, yanlış insanları sevdin, yanlış yataklarda uyudun, yanlış evlerde yaşadın.
İstediğin kadar dayılık taslayıp "Tek bir hayatımız var" ve "Boşver, ha bir gün önce ha bir gün sonra" de, kimseyi inandıramazsın. Bunları söylemiş olmak için söylüyorsun, inandığın için değil.
...Ama sakın ona benzeme. Kararsız bir insan. İnsana verilen güzellikleri görebilme yeteneğine sahip ama cesaret edemiyor. Orada hareketsiz bekliyor. Diğer kıyıya geçmiyor.
Dostoyevski'yi çizgi romana uyarla, bak o zaman nasıl bir solukta okunuyor. Bin sayfa okuyarak zaman kaybedeceğime, bir saatte aynı sonuca ulaşabiliyorum.
Zaten neden hayatın bir anlamı olsun ki? Anlama ne gerek var? Hiçbir anlamı yok. Olur da hayata bir anlam verirsen doğallığı öldürüp anlam içinde hapsolursun.
Tabii her şeyi şansa bırakıp, suçu üzerimizden atmak işimize geliyor , ama her zaman mutlaka yapılan bir yanlış vardır. Şans yanlışın küçük ya da büyük olduğunu belirler, ama yapılan yanlış şans eseri değildir.