En Eski Köktendincilik Nedir? Sözleri ve Alıntıları
En Eski Köktendincilik Nedir? sözleri ve alıntılarını, en eski Köktendincilik Nedir? kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yok olmaya meyilli, istekli ve mahkûm olan, yok olmalıdır. Fakat yahudi halkının karakteri, yok olmaya meyilli, istekli ve mahkûm değildir. Yahudiliğin bütün dalları kuruyabilir, düşebilir; ama agaç hayatta kalacaktır.
İslamcıların çoğunluğu “30 yaş altı, ortalama olarak iyi eğitimli, çantasında bir diploması olan ama iş bulma umudu neredeyse hiç olmayan gençlerden”oluşmaktadır.
Kutub belirgin bir biçimde ve övgüyle Alexis Carrel’den alıntı yapar; ama “muazzam bilgeliği, ayrıcalıklı duyarlılığı, büyük dürüstlüğü ve özgürlükçü zihniyetiyle” bu adamın düşünceleri bir el çabukluğuyla Kuran’a bağlanıverirken, düşüncelerinin kaynağı önemsizleştirilir.
Köktendincilik, kültürü doğallaştırma eğilimindedir; üstelik bu, diğer kültürlerle uyumsuz ve neredeyse hareketsiz bir süreklilik içine sabitlenmiş bir doğadır. Düşünceler ve kurumlar, en başta, gerçek ya da sözde etnik kaynağından hareketle yargılanır.
Sürekli genişleyen İngiliz yayılmacılığı, 19. yüzyılın sonunda Sudan’da Mehdi ayaklanmasıyla sonuçlanır. Bu belki de ilk kez gerçek anlamda bir İslami köktendinciliğin sahne alışıydı.
Siyah kölelerin torunları, kendilerini yüzlerce yıldır oradan oraya sürmüş ve ezmiş olan ve hâlâ pek çok açıdan ayrımcılığa ve aşağılamaya maruz bırakan toplumdan farklılıklarını vurgulamak için, kimliklerini “İslam milleti” olarak yeniden tanımladılar: Aslında kökenlerinde olmayan, ama hiç değilse beyaz toplumdan (Hristiyan ve Yahudilerden) uzak olan ve Batı karşıtı mücadelede yer alan bir dine başvurdular. “İslam milleti” böylece bir tür siyah İsrail kurma hakkı talep etmiş oluyordu.
Batı'nın bir yandan eleştirilirken öte yandan kazanımlarının sahiplenilmesi arasındaki denge bir kez bozulduğunda, geriye sadece İslamın cihadına karşı Batı'nın Haçlı seferi kalır.
Köktendincilik, kültürü doğallaştırma eğilimindedir; üstelik bu, diğer kültürlerle uyumsuz ve neredeyse hareketsiz bir süreklilik içine sabitlenmiş bir doğadır. Düşünceler ve kurumlar, en başta, gerçek ya da sözde etnik kaynağından hareketle yargılanır. Batı egemenliğinin eleştirisi, toptan Batı'nın eleştirisine tahvil edilir ve bu da sonunda "Batılı insan"ın eleştirisine varır. (...) Tarih düzleminden antropoloji düzlemine geçiş, çatışmayı doğallaştırma eğiliminin bir göstergesidir.