Kötücül Kadın

Şahika Karaca

Kötücül Kadın Gönderileri

Kötücül Kadın kitaplarını, Kötücül Kadın sözleri ve alıntılarını, Kötücül Kadın yazarlarını, Kötücül Kadın yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Bence erotizm, ölüme dek yaşamın onaylanmasıdır. Cinsellik ölümü kapsar; yeni gelenler yok olanların devamı oldukları ve onların yerine geçtikleri için değil yalnızca, üreyen canlının hayatını tehlikeye de atmak için. Üremek yok olmaktır ve en basit eşeysiz canlılar bile ürerken kendilerini yok ederler. Eğer ölüm, yaşama evresinden bozulma evresine doğru geçmekse aslında onlar ölmezler; onların daha önceki varlığı, üreme yoluyla bu biçimden kopar (çünkü birken iki olurlar.) Bireysel ölüm, varlıktan arta kalan ve çoğalan yanın bir görünü-müdür yalnızca. Eşeyli üreme yaşamın, eşeysiz üremeye kilitlenmiş olan ölümsüzlüğün görünümüdür ve en karmaşık görünümüdür yalnızca. Hem ölümsüzlüğün, hem de bireysel ölümün bir görünümüdür o. Hiçbir hayvan, tamamlanmış hâli ölüm olan bir harekete kendini bırakmadıkça eşeyli üremeyi gerçekleştiremez. Kaldı ki, cinsel boşalmanın ana ilkesi benin tek başınalığının olumsuzlanmasıdır; ben, kendi varlığına yalnızlığı unutturacak kadar kuşatılıp kucaklandıkça bitkin düşer, kendini aşar ve bütün yaşadıklarının sonunda kendinden geçer. Söz konusu olan ister saf erotizm (tutku-aşk) olsun ister vücutlardaki şehvet, varlığın yok oluşu ve ölüm belirginleş-tikçe yoğunluk artar. Ölümün kaçınılmaz bir zorunluluk hâlini alması erdemsizliği yaratır."(2004:15)
“Lacan'a göre Oedipus, yani babanın yasası, insanın kültürel bir yasa olarak kurulması için zorunludur. Çünkü babanın yasası, insanın kültürel bir varlık olarak kurulması için zorunludur. Çünkü babanın yasası, insanın kültürel bir özne olarak kurulmasını sağlayarak, iç-sel olanla dışsalı, sübjektifle objektifi, kendi ile ötekileri ayırt etmesine imkân veren simgesel düzene girmesini sağlamakta, onu annesiyle dolayımsız haz durumunu arayıştan çıkararak toplumsal bir üye hâline dönüştürmektedir.” (Tura, 2016: 197)
Reklam
Ben bir ötekidir: Özne artık ötekinin öznesiyle özdeşleştirilmektedir: Dilin öznesi, simgeselin öznesi ve bilinçdışının öznesi” (Aydın, 2017: 226) Lacan'ın kuramında dilin dolayımlayıcı etkisi üzerinden ben ve ben olmayan/içselle dışsal olanın ayrışımıyla özne ortaya çıktıktan sonra diğer aşama ise “Sübjektiviteyi, içselliği, bu içselliğin ifadesi olan söylemden ayırt etme imkânı tanımaktadır. Yani simgenin düzeninin özerk yapısı insanın kendi gerçekliğini de bir mesafe olarak düşünmesine imkân tanımaktadır. İnsan kendi sübjektivitesini, bu sübjektiviteden bağımsız olarak düşünebilme imkânına kavuşur. Bir anlamda bilinçdışını kuran da budur zaten.
“Yaratıcı geniş anlamda Söz'dür, Tanrı'dır. Dünyada yeni bir şey yaratmanın tanrısal, kutsal bir yönü vardır. Başlangıçta tek yaratıcı Tanrı'dır. Eğer bu gücün temsilcisi olarak birini görevlendirdiyse, bu ancak yaratılanların en asili, yani erkek olabilir. Eski çağlardan bu yana bütün felsefi metinlerde, kadının yaratamayacağı, böyle bir yeteneğe sahip olmadığı belirtilmektedir. Kadın yalnızca taklit edebilir, nakledebilir, yorumlayabilir... Çevirmenlik kadınlar için öteden beri iyi bir meslek olarak görülmüştür. Erkeğin düşüncelerini bir dilden diğerine çevirme işi kadına çok uygundur. Buna karşılık kendi kendilerine yazmaları çok farklı bir iştir” (Héritier-Per-rot-Agacinski-Bacharan, 2016:141).
Terry Eagleton kadının toplumun hem 'içinde' hem de 'dışında', hem o toplumun romantik bir biçimde idealize edilmiş bir üyesi hem de kurban edilmiş sürgünü olduğunu belirtir. Kadın bazen, erkek ile kaos arasında duran şey, bazen de kaosun cisimleşmiş hâlidir. İşte bu nedenle kadın bu rejimin kesin tanımlanmış sınırlarını bulanıklaştırarak sınıflandırmaları bozar. Kadınlar erkek-egemen toplumda temsil edilirler, gösterge, imge ve anlam tarafından sabitleştirilirler, ama bu toplumsal düzenin aynı zamanda 'olumsuz' yönü oldukları için her zaman o toplumda fazlalık gibi, lüzumsuz gibi görü-nen, şekillendirilmeyi reddeden, temsil edilemeyen bir yanları davardır. (2004: 231).
Deleuze'e göre Oedipus kuramı heteroseksüelliği üretirken, Anti-Oedipus queer teoriye olumlu bir yaklaşım içerisindedir. Böylece Oedipus kuramı etrafında oluşan normlar, arzunun özgürleşmesiyle parçalanacaktır. Deleuze statik bir varolma yerine oluş kavramını önerir. Oluș, özneyi sabit ve merkezli konumdan uzaklaştırır, hatta merkezsizleştirir. Dolayısıyla oluş sürekli hareket hâlinde olan, durağan ol-mayan bir süreçtir. Sabit bir özden kurtarılan özne, geleneksellik-ten, tarihsellikten, normlardan uzaklaşır. Deleuze'ün oluş etrafında değerlendirdiği bir başka konu kadın oluştur. Ona göre tüm oluşların başlangıcı kadın oluş etrafındadır. Deleuze'ün kadın oluş süreci dişilliği değil azınlığı temsil eder. Azınlık ise hareketlidir ve tek bir öze sabitlenmez. Dolayısıyla hareket hâlindedir. Böylece kadın oluş majöre karşıt düzlemde yer alan minör/şizoid düşünmeyi getirir ve erkek-kadın ayrımı üzerin-den kurulmaz. Böylece cinsel kimlikler de tek bir öze sabitlenmez ve parçalanır.
Reklam
52 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.