Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Yeni Koyun Baba Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Koyun Baba sözleri ve alıntılarını, en yeni Koyun Baba kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yaşamak, durmadan ekmeğin, yemeğin önünü kesmeye çalışan bir yığın engelle boğuşup durmaktan başka neydi ki?
Sayfa 227 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Ahmet Usta'nın, halkın iyiliğe karşı böyle minnetle, duyguluca eğilişi, onun çok hoşuna gitti. Halk, her saat eğitilmesi gerekli yetenekli bir çocuktan başka bir şey değildi. Bir çocuk, bugünkü haliyle sokağa bırakılmış yavru gibiydi. Tarla faresi, böyle durumlarda yeri kazıp kendine sığınacak bir yer bulabilirse de, insan, hep insana, tepesindeki egemen devlet devinin yardımına bel bağladığından tarla faresinden daha zavallı, yardımsız bir duruma düşürüyordu. Halka kanat geren insancıl düşüncelerle davranan bir koruyucu olmadıkça ilk anda halk kötü duruma düşüyordu. Ne var ki kendini sonuna dek yardımsız duyan halk, en sonra, memesini emecek bir dişi kurt bulmaktan da uzak kalmıyordu. Halkın çocuk görünüşü altında dünyaya renk, zenginlik veren bir potansiyel yatıyordu. Ahmet Usta, Gülizar Bacı'nın evine doğru gitti. İçeriden yaşlı kadının bedduaları geliyordu.
Sayfa 213 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Çingeneler kısmı 3...
Ahmet Usta, bunları, salt bizi sevindirmek için söylemiyorsunuz herhalde. Sabahleyin Çingeneleri bu kerte yöremizde görünce öyle kötü oldum ki, bilemezsiniz. Sabah sabah uyandırıp bizim adama çattım. Sanki onları buraya o getirmiş gibi. Biz, burada -haşa huzurdan- bir tek konuşulacak adam yok diye söylenip dururken Çingeneleri evimin arkasında yerleşmiş görünce usum başımdan gide yazdı. Biraz kendimi tutmasaydım bavulumla çocuklarımı, kız kardeşimi aldığım gibi geçip gidecektim bu pis yerden.
Sayfa 183 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Çingeneler kısmı 2...
— Ne dersiniz Ahmet Usta, bu gece kurulan gecekonduların bütün sahipleri Çingene, kaynanam zavallılar için verip veriştiriyor. Onlar da insan. Doğrusu, insan üzülüyor böyle düşüncelere. — Evet, Çingene olsa ne çıkar! Onlar ezilmiş bir halktır. Hint dillerinden birini konuşurlar. Eski zamanlarda Hindistan'daki Ganj Irmağı'nın kıyılarında oturan küçük bir milletten kopup göç etmiş bütün dünyaya yayılmışlar. Kendimizi soylu, onları aşağı bir ulus olarak göremeyiz. Neyse, bu sizi ilgilendirmez, Fidan Hanım. Benim diyeceğim şu ki bu zavallılar, bu gecekondu- ların asıl sahipleri değil.
Sayfa 182 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Çingeneler/kıptiler kısmı...
Delik deşik duvarlardan her yan görünüyordu. Gözlerini tahtaların aralığına uydurarak yeni yapılan gecekondulara baktı. Kara sarımtırak renkli genç, güzel bir Çingene karısının ilk kondunun arkasında iki üç yaşındaki cılız erkek çocuğuna çiş ettirişini seyretti. Kadıncağızın söylediği bir iki söz hemen Çingeneliğini ele vermişti. Şahika: —
Sayfa 180 - Tekin YayıneviKitabı okudu
— Sen de buraların yıkılacağına inanıyor musun yoksa? — Buralar kolay kolay yıkılmaz, yavrum. Neden diye sorarsan, şundan derim: Bugün artık, Türkiye'de karşı karşıya iki kocaman can düşmanı parti var. Bunlar, halkın, yani bizim oyumuzu sağlam kazığa bağlamak için durmadan bize güler yüz gösterecek, bizi en küçük bahaneyle avlamaya çalışacaklar. Biz de bundan yararlanarak gecekondularımızı yıktırmamanın yolunu bulacağız. İktidar partisi bizleri Halk Partisi'ne kaçırmamak için bize ummadık kapılar açacak. Buradaki gecekondu yıkılması bir yana buralar daha çok gecekonduyla dolacak. Demokrat Parti, kendini halkın partisi, halkın babası olarak tanıttı bir kez. Ama, bu partiyi yönetenler, temelde birer ejderha, birer halk düşmanıymış, o başka iş.
Sayfa 172 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Serçe, kanarya, kartal, akbaba, gibi kuşlarla birlikte, İlk Çağlar kuşlarının, on beş yirmi tonluk bataklık canavarlarının, ejderhalarının yumurtaları hep bir arada çatlıyor, yavrularını koruyacak hiçbir kimse yok. Geri kalmış ülkelerde bir çocuk gibi olgun bir insan da bir raslantı olarak yaşar. Onun yaşamını sigortalayacak hiçbir insancıl sağduyu yoktur.
Sayfa 130 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Ahmet Usta, sakallı yanağını onun kaygan karın derisinin üzerine dayadı. Evet, yavru, içerde oynuyordu. — Duydum kımıldadığını, dedi. Sonra şöyle düşündü: "Burası geri kalmış zavallı bir ülke. Bunca mutlu duygularla beklenen bir bebeğin, doğduktan sonra hangi rüzgârların tutsağı olacağını kimse kestiremez. Ben bu yavrucağın talihine şimdiden üzülüyorum. Serçe, kanarya, kartal, akbaba, gibi kuşlarla birlikte, İlk Çağlar kuşlarının, on beş yirmi tonluk bataklık canavarlarının, ejderhalarının yumurtaları hep bir arada çatlıyor, yavrularını koruyacak hiçbir kimse yok. Geri kalmış ülkelerde bir çocuk gibi olgun bir insan da bir raslantı olarak yaşar. Onun yaşamını sigortalayacak hiçbir insancıl sağduyu yoktur. İşte bu yüzden, henüz bir serüven olmaktan ileri geçmeyen bugünkü kılık değiştirmiş yaşamımız içinde bir çocuk sahibi olmak bile başlı başına bir dramdır. Ne var ki Sevda, dağlardaki bir yaban keçisi gibi temiz, doğa duyguları, içgüdüleri arasında kendisini de, yavrusunu da bir cennettin beklediği düşüncesinde."
Sayfa 130 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Bunçuk, elini Ahmet Usta'nın elinin üstüne koydu: — Karnımda tosuncuk kımıldıyor. — Tosun olduğunu nereden biliyorsun? — Senin gibi arslanın çocuğu da ancak erkek olur. — Hiç belli olmaz. Ben de kız olacağını sanıyorum. — Erkek olursa bana, kız olursa sana benzese Allah'tan. Kızın beyaz olması talihli olması demektir. Benim gibi kara kuru kıza buralarda kimsecikler bakmaz. Erkek, kara da kuru da olsa boylu boslu olursa her yanda borusu öter. Canım, erkek olması yeter bir çocuğun, gerisini arama gayrı.
Sayfa 109 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Ancak, başını çevirip, eski giyneklerini attığı yere kendi varlığından bir parça koparılıp atılmış gibi üzgün bakışlar fırlatıyordu. Bunu ayırt eden Koyun Baba: — Horoz ölür, gözü çöplükte kalır, dedi. Sen, salt eski urbanı çıkarıp attın şu kumsala, yine de onlara yanıyorsun. Ya benim yerimde olsaydın ne yapardın? Ben, bütün geçmişimi, bu yaşa dek kazandığım her şeyi şu eski postlarla birlikte bir yılan gömleği gibi sıyırıp üstümden atıyorum. Bunun ne kerte acı olduğunu bilemezsin, güzel Bunçuk. Bütün gençlik hazinelerimi, öğretmenlik şehadetnamemi, okumuş, aydın bir adam olduğumu gösteren her şeyi bu kumların üstünde bırakıp gideceğim. Bu, bana korkunç bir acı veriyorsa da yapacak başka hiçbir şey yok. Öğretmen olduğumu gösteren kâğıtlarla insanların içine çıkacak olsam polis yine arkama düşecek, hiç kimse korkudan bana selam veremeyecek, işsiz aşsız günler, paslı demirden güz yaprakları gibi başımıza yağıp duracak. İşte, ben, bütün bu gelecek kara düşlerin tohumlarını şimdiden Anadolu'dan getirdiğimiz bitlerimizle birlikte bu kumların üstüne bırakıyorum. Yalnız, nüfus kâğıdımı yanıma alıyorum. Öğretmenlik şehadetnamemle şu giyneklerimi burada bulanlar, polise burada birisinin denize girip boğulduğunu bildirecekler. Polis de bu boğulanın kim olduğunu hemen anlayacak, beni defterden silecek, anladın mı şimdi hilemi?
Sayfa 73 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Bir aydın, hiçbir vakit halk adamı kertesinde mutlu olamıyordu. Her şeyde ideal bir biçim araması, onu sonsuz çakır dikenliklerine doğru itiyor, orada her yanından kan damlayan varlığıyla yalnız başına kalıyordu. Oysa, halk adamı daha pratikti. Eline geçenle yetinmesini, onu hemen bir mutluluk öğesi durumuna getirmesini biliyordu. Bir sağduyusu vardı.
Sayfa 70 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Koyun Baba, morali bozulmaya başlayan Bunçuk'a: — Aldırış etme, dedi, biraz sonra hiç kimsenin yadırgamayacağı bir kılığa gireceğiz. Yürümene bak. Koyun Baba, Sahaflar Çarşısı'ndan geçerken durup tezgâhlardaki kitapları gözden geçirmeye başladı. Vaktiyle o da bir aydınken bu sevimli köşeden binlerce kez gelip geçtiğini andı. Buralardan
Sayfa 64 - Tekin YayıneviKitabı okudu
2023 depreminde de yine yağmacılar... bir gıdım ilerleme yok...
Fırat Irmağı'nın üzerindeki taş köprüyü geçtiklerinde 1939 depreminin yerle bir ettiği kentin yere serilmiş ölüsüyle yüz yüze geldiler. Bütün evler yıkılmıştı. İnsansız, kedisiz, köpeksiz sokaklardaki yıkıntılar arasında yükselen ağaçlar, canlı kalmış olmanın sevinci içindeymiş gibi yemyeşildi. Caddenin her iki yanında yere kapanmış sonsuz uykusunu uyuyan bu mutsuz kentin dramı, Koyun Baba'nın da, Bunçuk'un da içini korkunç duygularla doldurdu. Bu gepgeniş mezarlıkta birkaç saniye içinde kırk bin kişi can vermişti. Ne öyküler dinlemişlerdi. Depremin yıktığı bu güzel kente yöreden saldıran yağmacı halk da ahlaksızlığın korkunç örneklerini vermişlerdi. Yaralı kadınların bileziklerini almak için bileklerini kesen hırsızların öyküsü en korkuncuydu. Doğanın felaketine uğrayan zavallılara bir de insan kardeşleri saldırıyordu. Her zaman olduğu gibi (.....) Alayı yardıma koşunca işler düzelmişti. Allah'tan, dağın eteğinde, sağlam kayalıklar üzerinde kurulmuş olan kışlalar yıkılmamış, askerciklerin burnu kanamamıştı. Yıkılmayan yerler arasında genelevler, horasanla yapılmış yüzlerce yıllık çok eski bir hamam, bir de tren istasyonu vardı. Bu yıkıntı mahşerini geçtiler, istasyona vardılar. Kocaman, güçlü yapının kimi yanları çatlayıp yarılmıştı. Bunun dolaylarındaki düzlüklerde uzun barakalar yapılmış, deprem artığı halk buralara yerleştirilmişti.
Sayfa 57 - Tekin YayıneviKitabı okudu
— Bu iş de bitti gel, oturalım. Yarın gider hükümet adamlarına yola çıkacağımı bildirir, dönerim. Akşam karanlığı basıp da el ayak çekilince (.....) yoluna düşeriz. Güzel dağlarımızdan ayrıldığımıza içimiz yanacak, ama, ben seni bir kardelen çiçeği gibi yanımda taşıyarak bu dağların kokusunu birlikte götüreceğim. Sen de beni seviyorsan bu dağbaşlarının meşe yaprağı, pembe ılgın çiçeği kokularını benim varlığımda koklayabilirsin. İkimiz de bu ıssızlıkların güzelliğini, öldürücü üzüntülerini, keskin kokulu gül bahçeleri gibi her gittiğimiz yere birlikte götüreceğiz. Bu çilekeş mağarayı, burada geçirdiğimiz çok tatlı saatleri ancak ölünce unutabiliriz.
Sayfa 51 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Alevilerin neden tavşan yemediği kısmı...
— Aman Ahmet, ne yapıyorsun? Bu tavşan postlarını görürlerse ötekileri de almaz, hem seni bir güzel terslerler. Koyun Baba'nın usu başına geldi: — Doğru ya, iyi hatırlattın, Bunçuk. Biz buraların Alevi olduğunu az kalsın unutuyorduk. — Biz, Aleviler tavşanı neden yemeyiz biliyor musun? — Yoo. Anlat, bakalım. — Tavşanın başı, bıyıkları, ön ayakları kediye, kulakları eşeğe, arka ayakları köpeğe benzediğinden eti yenmez. Biz Aleviler böyle biliriz. — Peki, tavşan postlarını ayı postunun içine sarar birlikte götürürüz. Ayı postu yollarda bize yatak yorgan görevi görür.
Sayfa 44 - Tekin YayıneviKitabı okudu
176 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.