Soljenitsin’in okuduğum ilk kitabı. Bunun için biraz geç kaldığımın farkına varmam kitabı bitirmemle birlikte oldu.
Kitap, iki farklı hikayeden oluşuyor. Benim için -büyük ihtimalle birçok kişi için de geçerli olacaktır- bu iki hikâyenin ortak noktası, sadece bir anlatıma, çok dolambaçlı, kafa karıştırıcı bir olay döngüsüne sahip olmama ve basit bir son bileşenleri etrafında toplanıyor. Özellikle Kreçetovka İstasyonu’nda Bir Olay’da bunun içine yarım kalmış bir son da ekleyebiliriz. Okuyucunun aklında bir soru işareti bırakmanın yanı sıra sanki “sonunu kendimiz yazmamız istercesine” bir es bırakmış yazar. Bu açıdan bir hâyâl kırıklığı yaşadım, şahsi olarak bu tip yarıda kalmış hissi veren, sonlanmamış sonlara pek ısınamadım.
Matriyona’nın Evi ise bende çok daha iyi izlenimler bıraktı. Matriyona karakterini çok iyi işlemiş yazar. Bir öğretmen gözüyle başlayan, ilerleyen ve biten bir hikâyede öğretmenden çok Matriyona’nın hayatını işlemiş yazar. Matriyona özelinde siyasi şartlarında getirisiyle birlikte sosyal yaşımını çok iyi anlatmış. Sonunu okuduğunuzda büyük ihtimalle kestireceksinizdir.
Genel olarak, basit ve akıcı bir anlatımla, o dönemki savaşın etkilerini de içinde barındıran iki hikâyenin bendeki etkileri olumlu oldu. Okuduktan sonra asla pişman olmazsınız ama “Çok müthiş, harika” iltifatlarını da kullanmazsınız.