Dönüyorum yine eskiye.
Bir tren sesi geceyi tașıyor sokağa.
Kumsal soluk șehirde,
camları ağlatan bulut!.
Gayya kuyusunda çığlığın soyu,
tutunur yamalı diline yokluğun.
Ne zaman af dileyecek ölüm?
Yalnızlık ölüme yolcu
ateșe yakın
şimdi kuşların katındayım
toprak kokar yüreğim
silince gözlerimi tül kanatlar
akıyorum sulara
orman karanlığa çekilmiş
bir geyik yol gösteriyor bana
Öpüyorum avcının actığı yarayı
hangi yöne gitsem
su damlasına saklı yollar
oyuncagı alnmış cocuk gibi
bir yangının yüzünü öpüyorum
kanım tutuşuyor
gün kurusu pencerede
umut ile inanç buluşması
içimdeki ateşte
zehir kaynatıyorum
perdesini çekmiş gece
yastık oluyor uykuma
hançeresi yırtık kavgada her şey uzun
ve beyaz bir yolculuktur.