Lâ Mekana Yolculuk

Henry Bayman

Lâ Mekana Yolculuk Gönderileri

Lâ Mekana Yolculuk kitaplarını, Lâ Mekana Yolculuk sözleri ve alıntılarını, Lâ Mekana Yolculuk yazarlarını, Lâ Mekana Yolculuk yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nietzsche, Zerdüşt”te “İnsan, hayvan ile Üstinsan arasına gerilmiş bir iptir: Uçurumun üstünde bir ip,”53 der. Bu süretle o, insanı tamamlanmamış, eksik bir varlık olarak resmeder. Bu konuda o, tasavvuf psikolojisiyle ve tüm geleneklerlerin mistikleriyle tam bir uyum içindedir. Fakat tam da bu noktada, Nietzsche'nin düşünceleri en büyük potansiyeli göstermeye başladığında, projesi kendi kendini iptal eder; çünkü o “Tanrı'nın öldüğü” düşüncesinden kurtulamadığı için, kendisine en büyük çelmeyi takmış olur. Tanrı olmazsa, bir Süpermen, Tanrı'yı gerçekleştirmiş bir insan, bir bilge veya Tanrı'ya yakın bir kişi de olamaz. Bu ışık ve rehberlik olmaksızın, kişi sadece şeytana yakın olabilir.
Nietzsche'nin deli adamı, “Tanrı ölmüştür” ifadesinin sonuçlarını şöyle açıklar: “...biz kendimiz tanrılar olmalı değil miyiz?” Dostoyevski'nin ürettiği karakterlerden birisi de şunu vurgular: “Eğer Tanrı yok ise, o zaman ben Tanrı'yım.” Nietzsche'nin, kibrin zirvesindeki şu sözü her şeyi anlatıyor: “Bugün ben kendimi kendi tanrım olarak
Reklam
Ve gerçekten de nefs-i emmâre, kendi araçlarıyla baş başa bırakıldığında, gitgide daha fazla kudret elde etmek için çalışacaktır: bu ister politik, ister toplumsal ve isterse parasal kudret olsun, fark etmez, Nietzsche, bu motivasyonu Marx ve Freud'dan daha iyi fark etmiştir. (Nietzsche'nin izinden giden Alfred Adler ve Bertrand Russel| da, gücü insanı motive eden kuvvet olarak saptamışlardır.) En büyük tasavvuf bilgelerinden birisi olan Ahmed Sirhindi (1563-1624), bir defasında bunu şu şekilde açıklamıştır: “Nefs, emmdrelik (buyurganlık) haliyle, daima...benzerlerinden üstün olmak gayretindedir... O, kendisinin hiç kimseye muhtaç ve fakirleşmiş olmasını kabul etmez. Bu, ilâhlık dâvasından başka bir şey değildir... Hatta (böyle bir) nefs, Allah'la ortaklığı bile kabul etmez. O'nun da hâkimi olmak; var ve yok ne varsa, kendisinin mahkümu görmek ister. Bundan dolayıdır ki, Allah düşmanı nefse... yardım ederek kuvvet vermek, mahv ve yok oluşun en büyüğüdür.” Burada, nefs-i emmârenin temel motivasyonu açığa çıkar: Bu mümkün olmasa da o, Tanrı olmak ister. Başkalarının da kendisine kayıtsız şartsız boyun eğmelerini arzu eder.”
Aşağıdaki öykü, gerçeğe, (ateistlerin, Allah'a haşa) kuklacı veya doğulu despot benzetmelerinden daha yakındır. Büyük bir malikânenin zengin sahibi, yaz tatili boyunca orada kalmaları için, birçok arkadaşını konağına gönderir. Ancak yolculuk o kadar zorludur ki, malikâneye vardıklarında misafirleri hafıza kaybına uğramış olurlar. Binanın içinde,
Tanrı hakkında sık rastlanan diğer iki yanlış anlama, inancın karşısında olanlarla ilgilidir. Ateistler tarafından sıklıkla gündeme getirildiği gibi, Tanrı'yı bir kuklacı veya doğulu bir despot olarak görme düşüncesi, tek kelimeyle yanlıştır. Eğer Tanrı, insan üzerinde mutlak bir kontrolü dileseydi, bundan daha kolay bir şey olamazdı: aklı olmayan bir robot türü yaratırdı. Tersine O, insana akıl ve özgür irade verdi ve onu bu gezegeni yönetmekle görevlendirdi. Ancak, sorumsuz yetki olmaz. Bu yüzden insan, yeryüzünde yaptıklarından sorumludur.
İlâhî bilgiden uzaklaştırılmış akıl, asit gibi kendi kendini yakar. Seyyid Hüseyin Nasr
Reklam
54 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.